tag:blogger.com,1999:blog-80740514677062451002024-03-18T20:14:58.396-07:00HayalbozanSnidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.comBlogger39125tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-64617891847951181172011-11-11T14:16:00.000-08:002011-11-11T14:21:14.281-08:00<div style="text-align: center;"><span style="color: orange;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>UNFORGIVEN - AFFEDİLMEYEN (1992)</b></span></span></span></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggZEgT-f4j4kCrfU8N7g70odgMw8So89j1cCuRjPQz4S2K3mw0hI4Po6-fldICICocU_F50SEcBujXlS-pF5EgveTqsFCologApcER3fM4DunDHdIOsi59uTyVnRG4tsZO1v9eK3NOOhFF/s1600/unforgiven-afis.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggZEgT-f4j4kCrfU8N7g70odgMw8So89j1cCuRjPQz4S2K3mw0hI4Po6-fldICICocU_F50SEcBujXlS-pF5EgveTqsFCologApcER3fM4DunDHdIOsi59uTyVnRG4tsZO1v9eK3NOOhFF/s400/unforgiven-afis.jpg" width="288" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Back to Western...Sergio Leone'nin klasik filmleriyle yoğrulmuş Ağustos - Eylül aylarından sonra western maratonuna geri dönmek -tahminen de son defa- iyi geldi. Hele bir de film bu kadar güzel olunca.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"></div><a name='more'></a><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Clint Eastwood'un ne oyunculuğunu ne yönetmenliğini sorgulayacak halim yok. Başımızdan eksik olmasın. Filmin de bir-iki ufak tefek pürüzü haricinde sorgulanacak bir yeri yok. Haftalar boyunca gerek Eastwood'un dünya çapında ün kazanan bir aktöre dönüşmesine önayak olan kendi oynadığı westernleri, gerekse de Sergio Leone'nin diğer westernlerini izledikten sonra tabir-i caizse western'in içinde doğmuş bir ismin elinden westernler'in ve Vahşi Batı ile silahşör kovboyların mitlerini ters yüz eden, bambaşka bir noktadan bakan bir western filmi seyretmek çok büyük keyif oldu. Herşeyi de apaçık söylemeyen, yer yer yorumu seyirciye bırakan senaryosunu çok beğendim. Vahşi Batı'ya attığı o nostaljik ve romantik bakışa ise bayıldım. Kapkaranlık gece bölümleri haricinde gündüz ovalarda, çayırlarda geçen sahnelerindeki resimlere de aynı derecede. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikFeQlxVqnJAWmf3YQkqQ77PeOnMecZ-nYCs2Tt1qWKilxeGxN7Cc7F1p1Iw4-lgVesB9S3n_aA0wrqF2quKJahZ0Etpf_5zsJVUeCXGcR-kheib3TkXsl2tOYy_p23FUq9GQtIJCPHzLh/s1600/Unforgiven.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="170" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikFeQlxVqnJAWmf3YQkqQ77PeOnMecZ-nYCs2Tt1qWKilxeGxN7Cc7F1p1Iw4-lgVesB9S3n_aA0wrqF2quKJahZ0Etpf_5zsJVUeCXGcR-kheib3TkXsl2tOYy_p23FUq9GQtIJCPHzLh/s400/Unforgiven.png" width="400" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Benim için eksik kalan bir-iki ayrıntıya gelirsek yıldızlar karması gibi olan kadroda Richard Harris ve Morgan Freeman'ın o kadar da yeterli ve tam kapasite kullanılmamış / kullanılamamış olmaları. Richard Harris'le Gene Hackman'ın berber dükkanının verandasındaki sahnesi müthiş leziz bir düello olmasına rağmen Harris çok çabuk devre dışı bırakıldı. Ona burun kıvırıyorken Morgan Freeman da ağırlığını çok fazla koymadan üstüne düşeni tamamladı. Belki de özellikle Freeman'ın sonraki yıllarda çok daha esaslı performanslarını izlediğimiz içindir bana yetersiz gelmesi. Filmde tek gıcık kaptığım sahne ise, en sonunda Munny kasabadan ayrılmadan önce Big Whiskey ahalisini akıllarını başlarına devşirmesi için uyarırken arka fonda gözümüze gereksizce ve hatta aptalca bir şekilde o Amerikan bayrağını sokmuş olması Eastwood'un. Hiç yakışık almamış kesinlikle. Anlamsız, gereksiz, gösterişçi...Bu filmde yeri olmayan bir şeymiş kesinlikle.</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Artık bir vakit western maceram sona erer. İki koca ayı uzun zamandır izlemek isteyip de ertelediğim bütün bu klasik filmlerin toplu gösterimi şekline dönüştürerek oldukça büyük keyif aldım. Keşfedilmeyi bekleyen sıradaki isimse Hayao Miyazaki. Japon anime ustasının filmlerini yavaş yavaş tamamlamak niyetindeyim. Ondan sonra kimbilir hangi yönetmene ya da hangi türe dalarım.</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><br />
</div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-2262593586709282312011-11-11T13:59:00.000-08:002011-11-11T14:00:43.037-08:00<div style="text-align: center;"><span style="color: #783f04;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>ONCE UPON A TIME IN AMERICA - BİR ZAMANLAR AMERİKA (1984)</b></span></span></span></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT3DLs2hN1d9vkq3FRyPkDoqMTVU6CQPEGar_9f5lLc1VM2V5UOZVeiF2A2m92fMH3aJxE2gnW3hRPRvKNqwyZW4lPCJ1WCD1pvYBR_Nd3ZwBTdk5m97OWqwKzKQSFUNT9bX4IczMIfEv4/s1600/l_12521_0087843_4f3b12e4.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjT3DLs2hN1d9vkq3FRyPkDoqMTVU6CQPEGar_9f5lLc1VM2V5UOZVeiF2A2m92fMH3aJxE2gnW3hRPRvKNqwyZW4lPCJ1WCD1pvYBR_Nd3ZwBTdk5m97OWqwKzKQSFUNT9bX4IczMIfEv4/s400/l_12521_0087843_4f3b12e4.jpg" width="281" /></a><span style="color: #783f04;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b> </b></span></span></span></div><div style="text-align: left;"><span style="color: #783f04;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b> </b></span></span></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Sergio Leone külliyatını tamamlamanın vaktidir artık...'A Fistful of Dynamite'tan sonra yardımcı yönetmenlik ve yapımcılık yaptığı bir-iki filmi saymazsak Leone'yi de tanıdım, sevdim diyebilirim. Tabii 5 tane spaghetti western filminden sonra kendisinin elinden bir gangster filmi seyretmek haliyle bir değişik geliyor.</div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"></div><a name='more'></a><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Çocukluğumdan fazlasıyla göz aşinalığım olan bir film bu. Hep tv'lerde görürdüm ama izlemezdim, şimdiye kadar da fırsatım olmamıştı. Afişinde de kullanılan sahnesi başta olmak üzere belli başlı kareleri çocukluk günlerinden çıkıp gelen bir arkadaş gibi tanıdık. İzledim sonunda. Açıkçası söz konusu Leone olunca adı başyapıt ya da efsane mertebesine çıkmış bir-iki filmde daha olduğu gibi bu da benim açımdan tam anlamıyla bir doyum sağlamadı. Ancak yine oldukça durgun ve uzun olan diğer iki filmin aksine bu temelli 4 saati bulmuş olsa da hiç de sıkılmadan, gayet tıkır tıkır izledim. Nasıl olmuş bilmiyorum ama bir şekilde bunca uzun süresine rağmen adaşı '...West'te olduğu gibi öldüresiye yavaş olmamış, ayarı tutturmuşlar bu sefer. Azıcık olan bir hikayeyi gösteriş olsun diye sündüre sündüre 3 saate yaydırmaya kasmadıkları ve yaklaşık 4 saate yayılan süresi boyunca anlatılması gereken son derece kompleks ve uzun bir zaman dilimine yayılan zengin bir öyküsü olduğu için sanırım. Üstelik ikinci bir izleyişte hakkı daha bir iyi teslim edilebilecek yapıda bir film olduğu da belli. Morricone'nin müzikleri 'A Fistful of Dynamite'tan sonra yine tüm haşmetiyle geri dönmüş. Özellikle unutulmaz 'Cockeye's Song'da. Ve filmde oynadığını bilmediğim Jennifer Connely'nin çocukluk günlerini görmek de hoş bir sürpriz oldu.</span><br />
<div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbIxD0yyVM8DV8xPCJNYfeP_H7bME0K_qZvt5QucRalc_g4C_IQVqEPYmDE_nrfybEaIM8UErdX8LSNRYYf_V2Z7g23Fef2gRxxEkUORZgmYONbalrWxBk6Y90VZWth4SdKIzIZLsTEXfL/s1600/Jennifer-Connelly_9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgbIxD0yyVM8DV8xPCJNYfeP_H7bME0K_qZvt5QucRalc_g4C_IQVqEPYmDE_nrfybEaIM8UErdX8LSNRYYf_V2Z7g23Fef2gRxxEkUORZgmYONbalrWxBk6Y90VZWth4SdKIzIZLsTEXfL/s400/Jennifer-Connelly_9.jpg" width="400" /></a> </div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Yalnız şu da bir gerçek ki, ben çocuk oyuncuların filmi sırtladığı ilk 1.5 saatlik dilimini çok daha fazla beğendim filmin. Çok akıcı, bir şekilde vurucu, seyirciyi avucunun içinde tutan bir bölümdü o. Üstelik o bölümlerdeki sanat ve görüntü yönetmenliği de insanı kendine aşık edecek düzeydeydi. Şahsen ben çarpıldım. Ancak hikaye 1960'lara taşınıp yetişkin oyuncular olayı çocuklardan devralınca filmin o çarpıcılığı yerini sıradanlığa bıraktı. Yer yer çok keyifli ve de duygusal olan ve akılda kalıcı bölümleri olmasına rağmen genelde 'mafya filmi işte' tadında seyretti. Yeraltı dünyası - siyaset - iş dünyası ilişkileri açılıp saçılmaya başladıkça filmin ilk perdesindeki çarpıcılık ve romantik anlatım yerini çoğunlukla caz müziklerinin eşlik ettiği, siyahların dört bir yanı kapladığı, suç baronlarının çarpık hayatlarının detaylı ancak görece kuru anlatımına terk etti. Morricone'nin müzikleri filmin tema müziği 'Deborah's Theme' haricinde çoğunlukla kendini geri çekti. Başladığı çarpıcılıkta devam etseydi cidden keyiften dört köşe olacaktım. Yine bile bir süre sonra tekrar izleme ve daha iyi hakim olma isteği yarattı bünyemde.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"></div><div style="text-align: left;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrvcimvfSNak2sD7-1KA9R8SHg3YiatNyNyNrcq6gDm-lcCn-vRM4SVQcXYVUcBc8CAponMuh2fKe3EIGzBgtnZSzB_bdDTb2yHE8eJZ-vWVoAJcbIoPiu5y38angNjKdOqncnsgjk4Abl/s1600/158826_1687752786750_1687695465317_56995_1596_b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrvcimvfSNak2sD7-1KA9R8SHg3YiatNyNyNrcq6gDm-lcCn-vRM4SVQcXYVUcBc8CAponMuh2fKe3EIGzBgtnZSzB_bdDTb2yHE8eJZ-vWVoAJcbIoPiu5y38angNjKdOqncnsgjk4Abl/s400/158826_1687752786750_1687695465317_56995_1596_b.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
Bir de Leone'nin kısalta kısalta 3 saat 49 dk.'ya çektiği filmi ABD'de 2 saat 20 dk.'ya nasıl sığdırabilmişler hiç anlamadım. Gereksiz cinsellik barındıran bölümleri sansürlemişlerdir ama yine de bir 3 saat dolaylarında tutmuşlardır bari diyordum. Neredeyse 1.5 saat kısaltılmış bir film hâlâ aynı film midir, o filmden ne hayır beklenir bilmem. Leone boşuna bozulup da film çekmemiş yani yıllarca. ABD kurgusunu bulabilirsem sırf şu izlediğim filmi ne hale getirip sunduklarını, filmin ne hallere girdiğini görmek için meraktan izleyebilirim.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
Leone'yi bitirdim ama geriye izlenecek bir tane daha western kaldı. O ayıbı kapatmak da bir sonraki yazıya olsun.<br />
<br />
<br />
</div><div style="text-align: left;"></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-33730969363475197982011-11-11T13:36:00.000-08:002011-11-11T13:41:56.815-08:00<div style="text-align: center;"><span style="color: #b45f06;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>A FISTFUL OF DYNAMITE - YABANDAN GELEN ADAM (1971)</b></span></span></span><br />
<br />
</div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7LLFWztcgmtrxCEwIMSgqGGw9bkpJ578IAX3zJRfPJ9BuJI2EJ9gJspJQKH3MsAOnwoeK-A_wcir7CXyW58eo7k1cI4A4UMe7yxu-cVyi8M16e6zAI9HD4VyjxitN-v7v5NcEKzR6dp_h/s1600/AFistfulofDynamite.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7LLFWztcgmtrxCEwIMSgqGGw9bkpJ578IAX3zJRfPJ9BuJI2EJ9gJspJQKH3MsAOnwoeK-A_wcir7CXyW58eo7k1cI4A4UMe7yxu-cVyi8M16e6zAI9HD4VyjxitN-v7v5NcEKzR6dp_h/s400/AFistfulofDynamite.jpg" width="266" /> </a></div><div style="text-align: left;"> <i> </i></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><i>"Sakın bana devrimden söz etme. Ben devrimleri ve nasıl başladıklarını çok iyi bilirim. Kitap "okuyan" insanlar kitap "okumayan" insanlara giderler. Fakir insanlara "artık değişim vakti geldi" derler. Böylece fakir insanlar değişimi yapar. Sonra kitap okuyan insanlar büyük, cilalı masalarda oturur, konuşur, konuşurlar. Yemek yiyip dururlar. Peki fakir insanlara ne olur?? Onlar ölmüştür."</i></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><i></i></div><a name='more'></a><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Sergio Leone ve western külliyatına kaldığı yerden devam...Leone'nin son western filmi aynı zamanda. Üç farklı isimle bilinen bir film. 1971 yılında sinemalarda gösterime 'Duck, You Sucker (Eğilin, Sizi Sersemler)' adıyla sokulmuştu. Kimbilir, belki de sırf bu iddiasız, filmde birkaç kez tekrarlanan bir repliği kendisine isim olarak aldığı için diğer Leone filmlerine kıyasla ticari olarak daha az iş yapmış ve seyirciler arasında da pek bilinmemiş bir filmdir. Leone'nin 'Dolar Üçlemesi'nden sonra ikinci üçlemesinin filmi olduğu için sonradan sonradan ilk üçlemenin ilk filmi 'A Fistful of Dollars (Bir Avuç Dolar)'a gönderme yapılarak 'A Fistful of Dynamite (Bir Avuç Dinamit)' olarak isimlendirildi ve en çok da bu isimle bilindi. 3. ve son ismi ise Leone'nin ikinci üçlemesinin iki filminde kullanılan 'Once Upon a Time...' söz öbeği üzerinden üretildi. Meksika Devrimi'yle ilgili bir film olması dolayısıyla 'Once Upon a Time...The Revolution (Bir Zamanlar Devrim)' isminin hem filme yakışacağı hem de üçlemenin diğer filmleriyle adaş olacağı düşünüldü. Asıl adı başka, bilindiği ismi başka olan bir tuhaf film anlayacağınız. </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggkbeOThryLVA8aGKSiz7i1pCYe8OLe6iww1UXOzLZ1zqKmUtuPJP0jkEPrrt6Y2fGHBhzRos4rAqdmn5LGBf7Dg-HB0cyIsRlon4pNWuihgrpSWzkInesiWZsN7_lxAkXoscywRn5eKaV/s1600/viva_la_wideweb__430x255.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="236" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggkbeOThryLVA8aGKSiz7i1pCYe8OLe6iww1UXOzLZ1zqKmUtuPJP0jkEPrrt6Y2fGHBhzRos4rAqdmn5LGBf7Dg-HB0cyIsRlon4pNWuihgrpSWzkInesiWZsN7_lxAkXoscywRn5eKaV/s400/viva_la_wideweb__430x255.jpg" width="400" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">'The Good, The Bad and The Ugly'den beri western görüntüsünün altına fon yapılmaya çalışılan siyasi ve sosyal/politik temalar artık bu filmde tamamıyla su yüzüne çıkmış ve iyi de olmuş. Ne kovboyların altın arayışına fon edilmeye çalışılan Amerikan İç Savaşı ne de verimli toprakları demiryolu baronları tarafından elinden alınmaya çalışan çiftçilerin hayallerini süsleyen, sosyal mesajların ana mekanı haline getirilen tren istasyonları değil, doğrudan doğruya Meksika Devrimi'ne devrim yapmak için gelmiş politik aktivistler, siyasi görüşleri yüzünden kurşuna dizilen devrimciler ve postu kurtarmaya çalışırken devrim kahramanı olan basit köylüler var karşımızda. Gerçi buna rağmen bu Meksika Devrimi'yle ilgili bir film değil diyebilmiş Leone (hangi filmi zaten ana mesele haline getirdiği konuyla ilgili ki zaten, biz yanlış izliyoruz hep) ama basbayağı kariyerinin en siyasi filmini kotardığı gerçeğini de ortadan kaldıramamış. Clint Eastwood gibi paçasından karizma akan aktörler, devamlı racon kesen sert abiler, Claudia Cardinale gibi laf olsun güzel kadın kontenjanı dolsun diye kullanılan ünlü aktrisler ve şahane Ennio Morricone besteleri yok belki filmde (daha doğrusu hakkını yemeyeyim, Morricone'nin tema müziği yine şahane, tam bir klasik ama daha çok bir aşk filmini çağrıştırıyordu, pek uymamış filmin ciddiyetine. Ya da belki tamamen filmin ironisine katkı sağlaması için özellikle böyle bir besteyi tercih etmiş Leone - Morricone ikilisi) ama açıkçası 'For a Few Dollars More'dan beri en büyük beğeniyle ve hiç kasılmadan izlediğim ilk Leone filmi oldu. 'Once Upon a Time in the West' kadar burnu büyük, gösterişçi bir film değil ama kesinlikle ondan çok daha anlamlı, basbayağı sağlam sözler sarfeden ve 2.5 saatten biraz uzun olan süresine rağmen oldukça sürükleyici bir film. Leone denince kimselerin aklına gelmeyen bir film olması underrated (Türkçe'sini bilemedim, hakkı yenmiş denebilir) bir film olduğunu belli ediyordu ama bu kadar güzel bir film de beklememiştim doğrusu. Leone'yi bildiği halde bu filmini bilmeyen, bilse bile es geçenler varsa mutlaka izlesinler derim.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"> </div><div style="text-align: left;"><span style="color: #b45f06;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b> </b></span></span></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-87920721301556971932011-11-11T13:14:00.000-08:002011-11-11T13:16:25.091-08:00<div style="text-align: center;"><span style="color: #e69138;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>ONCE UPON A TIME IN THE WEST - BİR ZAMANLAR BATIDA (1968)</b></span></span></span></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGp9mMO1ry3JDU_JixUtH5pBeNY9BkYoXl4dCegSEGsrpjzesJEC-2_mWOdrRYA6kQrizMekY_Z2VlcA2P7oieuGCJB4bL4HLabzoYjGT5bK9DbZwswI2HjzMCeLFWL5Y_mqurG-U9IdEG/s1600/518277dvlfre3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhGp9mMO1ry3JDU_JixUtH5pBeNY9BkYoXl4dCegSEGsrpjzesJEC-2_mWOdrRYA6kQrizMekY_Z2VlcA2P7oieuGCJB4bL4HLabzoYjGT5bK9DbZwswI2HjzMCeLFWL5Y_mqurG-U9IdEG/s400/518277dvlfre3.jpg" width="290" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Bir yönetmen olarak Sergio Leone'nin gelişimini filmleriyle eş zamanlı olarak izlemek, filmlerin kendilerinden daha ilginç bir deneyim olmaya başladı. 'Dolar Üçlemesi'nin ilk filminden bu yana, her yeni filmiyle bir önceki filminde denemesini yaptığı şeyleri daha da geliştirip, evrimleştirerek ama mutlaka bir şekilde kullanarak yoluna devam ediyor. 'For a Few Dollars More'un finalindeki çok hoş bir müzik eşliğinde yuvarlak bir meydanda uzunca bir süre bekletilerek ve bakıştırılarak son düellosu yaptırılan kovboyların bu olayının 'The Good, The Bad and The Ugly'de tamamen aynı mizansenle bir adım ileriye taşınması gibi, bir film olarak ilk üçlemenin en ciddi ve sanatsal takılan filmi olan 'The Good, The Bad and The Ugly'nin bu özelliği de Leone'nin bu yeni üçlemesinin ilk filminde tavana çıkmış durumda.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"></span></div><a name='more'></a><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Yine temelinde oldukça basit ama sündürüle sündürüle 3 saatlik süre içinde ancak anlatılabilen bir hikaye, yine uzun uzun konuşmasız, bol bol bakışmalı, racon kesmeli sekanslar, yine 'isimsiz' bir baş kahraman, yine western'den çok sanat filmi olması amaçlanarak çekilmiş bir yönetmen filmi, yine filme biraz fazla gelen ve kuvvetle ihtimal filmin ününü alıp yürütmesine başlıca önayak olan Ennio Morricone müzikleri...Üstelik bu sefer bir de sırf süs olsun diye kullanılıp adı da Henry Fonda, Charles Bronson, Jason Robards gibi isimlerin önüne geçirilerek ilk olarak yazılarak ayıp edilmiş olan bir Claudia Cardinale de var. </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2kLaGeVZFJzAbyzsZ_XZG9Mt1875evB08T5y9rmUxPLtqtTemzOe7ROwAMz-QQQBSgpFo1MrUNp6oGzKt9vgLf3sUsQJdT7kX_RJ7yVsAhccdf1P3lMyg_05Tw-2O-HX_X5AOiZM7pa-R/s1600/west1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="167" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2kLaGeVZFJzAbyzsZ_XZG9Mt1875evB08T5y9rmUxPLtqtTemzOe7ROwAMz-QQQBSgpFo1MrUNp6oGzKt9vgLf3sUsQJdT7kX_RJ7yVsAhccdf1P3lMyg_05Tw-2O-HX_X5AOiZM7pa-R/s400/west1.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
Zamanında 'The Godfather - Baba' serisini çekmesi için gündeme gelen yönetmenlerden biri de Leone'ymiş. İnsan bu filmi izledikten sonra çok da şaşırmıyor. Herhangi bir mafya filmine 3 film çıkarttıracak kadar racon kesme ve uzuuuuun uzun anlamlı bakışmalar içeren bir film zira. Fantastik olmayan hiçbir filmde asla inandırıcı olamayacak kadar doğallıktan uzak bir sanatsallık içerisinde hem de. Yine de eleştirmenlerin, zamanında ciddiye alınmayacak eğlencelikler olarak gördükleri sphagetti westernler'in 3. ve sonrasında gelen ilk filmini de bu kadar ağır aksak çekip yıllar sonra her ikisini de 'Tüm Zamanların En İyi Filmleri' arasına sokmuş olması bu sektörde adamdan sayılmak için ne kadar elinizi ağırdan alırsanız o kadar mübahtır düsturunu daha taaa 1966'dan insanın gözüne sokan bir durum. İşe 10 dakikadan uzun süren, sıfır diyaloglu bir açılış sekansı çekmekle başlayabilirsiniz mesela. Yapması gereken ilk iş olan suratına yapışan sineği eliyle kovalamak yerine yaklaşık 2 dakika boyunca üfleye püfleye suratından uzaklaştırmaya çalışarak boş boş vakit öldüren, izleyicinin de değerli vaktini acımadan çalan bir kovboy, mutlaka <i>"ne kadar ustalıkla çekilmiş bir sekans, tam bir yönetmen dehası"</i> denilerek sanat sineması tanımında kendine sağlam bir yer edinecektir. Tıpkı gerisinde gelecek olan filmin ne kadar öldüresiye sanatsal olacağını gayet güzel haber verdiği gibi. Kötü değildi, ona demek haddime değil, üzerine konuşulabilinecek bambaşka yerleri de var tabii ki ama bu kadar çok kasmaya cidden hiç gerek yok yani. Taş çatlasa 1.5 saatte anlatılıp bitirilecek bir öykü uzayaaaa uzayaaaa ancak 3 saatte bitebilmiş. Kulağa ne kadar avam geleceğinin farkındayım ama hiç önemli değil, cidden de bakışa bakışa bitiremedi karizmatik adamlar. Raconların içinde boğulduk kaldık.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;">Sırada Leone sinemasının neredeyse hiç akıllara bile gelmeyen halkası 'A Fistful of Dynamite' var...Emin olun şu anda hakkındaki yorumlarımı okumakta olduğunuz filmden çok daha avam sularda ama çok daha iyi bir film.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><br />
</div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-78083031870727289632011-11-11T13:00:00.000-08:002011-11-27T14:59:53.329-08:00<div style="text-align: center;"><div style="text-align: center;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><b style="color: orange;"><span style="font-size: large;">THE MAN WITH NO NAME TRILOGY - İSİMSİZ ADAM ÜÇLEMESİ (1964 - 1966)</span></b></span></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwh7jRzl2CCGRU3FXniILbm2Myr6tbTrVnVleN54vA8blk3aFYQ3kpbKZmCUBRQvHhWTavupbRh7X4wlNpOub_cY3LIf1TpjIVFTsiubN-QCewZbEYI1UF8RkXRJ82GRKLfgSypUxstftu/s1600/-The-Man-With-No-Name-Trilogy-KLYJj.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwh7jRzl2CCGRU3FXniILbm2Myr6tbTrVnVleN54vA8blk3aFYQ3kpbKZmCUBRQvHhWTavupbRh7X4wlNpOub_cY3LIf1TpjIVFTsiubN-QCewZbEYI1UF8RkXRJ82GRKLfgSypUxstftu/s400/-The-Man-With-No-Name-Trilogy-KLYJj.jpg" width="320" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Sinemayı çok sevip çok çok film izlesek bile en başlarda seyredilip de üstü çizilmesi gereken "klasik" ayıplar maalesef ki mutlaka oluyor. Şahsım adına böyle ayıplar maalesef çok ve onlardan biri de işte bu üçlemeydi. Çocukluğumdan beri izlediğim sayısız filmde (hatta çizgi filmlerde) göndermeler yapılmasına, müziklerini hep duymama, hakkında hep okumama ve izlemek için birkaç kez de fırsat bulmama rağmen bir türlü başlayamamıştım. Geride bıraktığımız Ağustos ayında bu ayıbı kapatma şansına eriştim. Üstelik belki de bu türün bizlerin hafızasında yer ettiği şekliyle "Pazar sabahı kahvaltı masasında TRT1'de izlenen western filmleri" gibi bir Pazar günü izlemeye başlamam da pek manidar oldu. Üçlemenin bütün filmleri elimde hazır olmasına rağmen ilk filmden sonra kalan ikisini de Ağustos ayının sonuna kadar sırf bu nostaljik ritüeli bozmadan yerine getirebilmek için özellikle her Pazar sabahı (ya da öğleni) izledim. <span style="font-family: Verdana, sans-serif;">İşte İsimsiz Silahşör'ün 60'lı yılların sinemasında çok popüler olup, Clint Eastwood'u sinema sanatına kazandıran maceralarından geriye kalan irili ufaklı notlar.</span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span></span></div><a name='more'></a><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="color: orange;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>A FISTFUL OF DOLLARS - BİR AVUÇ DOLAR (1964) </b></span></span></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaHUGsOHU_TuDTbLvQUdLLHQhKZFhAY9W9NHpvGb73u434fl6B6POEkr1MvsGXlfGhuXHh5GsNkNQr9cYtJf5SzitK2CMaWFnuvfiP3QITIVqlWSpN3lzC4yXSfTEzghj9eaTFUdpJ7Ghf/s1600/Fistful_Macaroni.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaHUGsOHU_TuDTbLvQUdLLHQhKZFhAY9W9NHpvGb73u434fl6B6POEkr1MvsGXlfGhuXHh5GsNkNQr9cYtJf5SzitK2CMaWFnuvfiP3QITIVqlWSpN3lzC4yXSfTEzghj9eaTFUdpJ7Ghf/s400/Fistful_Macaroni.jpg" width="280" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;">Üçlemenin ilk ve okuduğum yorumların çoğuna göre de en sade ve sönük filmi. Dış mekanlarda geçen gece sekanslarındaki color correction'ın yetersizliği haricinde çekildiği yıl düşünüldüğü zaman yeteri kadar sorunsuz ve bugün bile hâlâ büyük keyifle kendini izleten bir film. Çok bir olağanüstülüğü yok elbette ama sönük de bulmadım ben açıkçası. Senaryodaki bazı "ama??" dedirten mantıksızlıkları da yılına veriyor ve üstünde durmuyorum. Usta yönetmen (daha doğrusu bu filmiyle ilk defa çıkışını yapıp bundan sonraki sphagetti western filmleriyle ustalaşacak-efsaneleşecek yönetmen) Sergie Leone'nin filmin senaryosu nedeniyle zamanında mahkemelik oldukları Akira Kurosawa klasiği <i>Yojimbo'</i>yu da bir ara izlemek için bir kenara not düştüm.</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: center;"><span style="color: orange;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>FOR A FEW DOLLARS MORE - BİRKAÇ DOLAR İÇİN (1965)</b></span></span></span> </div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;"><span style="color: orange;"><span style="font-size: large;"></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;"><span style="color: orange;"><span style="font-size: large;"><b></b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;"><span style="color: orange;"><span style="font-size: large;"><b><br />
</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUZFA3EwG16OTQsu7dDZFoawGttUrhzMNf9RbSiKZfLkRe1j7htKy8vSiWvldDExmsVhHt72jpa3cX1QKK1NPdibT2kdJ0Qb-hOUQ4ysH0aA0iMH6lv_LIDlxXoycE1kgOgM6j3QvZ2D04/s1600/Forafewdollarsmore.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiUZFA3EwG16OTQsu7dDZFoawGttUrhzMNf9RbSiKZfLkRe1j7htKy8vSiWvldDExmsVhHt72jpa3cX1QKK1NPdibT2kdJ0Qb-hOUQ4ysH0aA0iMH6lv_LIDlxXoycE1kgOgM6j3QvZ2D04/s400/Forafewdollarsmore.jpg" width="261" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: left;">Perfekto...Gerçekten de üçlemenin ikinci filmi, ilk filmi için söylenen "serinin en sade, en sönük filmidir" sözünü haklı çıkarttı. Sergio Leone ve ekibi, özünde aşağı yukarı ilk filmle aynı olsa da çok daha entrikalı bir senaryoyla izlemesi çok daha keyifli ve dinamik bir filme imza atmış. Senaryonun en takdir edilesi yanıysa, bol bol entrika ve karakterler açısından yeni durumlara göre bol bol ayaküstü yeni planlamalar içerse de, örneğin Karayip Korsanları 3'teki gibi olayları karman çorman şekilde çorba etmemesi ve hikayeyi seyircinin kafasını hiç karıştırmadan anlatmayı ve bütün noktaları finalde çok güzel bağlamayı başarması. Ustalıklı bir iş olmuş gerçekten. Lee Van Cleef harika bir keşif olmuş, tam rolünün adamı olduğunu göstermiş. Filmi bitirdikten sonra benim aklımda asıl kalan kişi Eastwood değil, kendisi oldu. Özellikle Manco'yla ilk karşılaştıkları şapka uçurmaca sahnesine pek bayıldım. Ennio Morricone bu sefer çok daha unutulmaz müzikler bestelemiş. Sadece ana tema müziği olarak değil, diğer bütün müzikler olarak da günümüzde çekilen herhangi bir filmden aşağı kalmıyordu. Ayrıca 3. filmin ister istemez bildiğimiz efsanevi tema müziğini de düşününce, üç film içinde tema müziği en güzel ve en melodik olan filmin de bu 2. film olduğunu düşünüyorum ben. Hemen insanın diline takılıyor, çok keyifli. Tabii filmde ilkine göre çok daha akılda kalıcı sekanslar ile racon kesmeler de vardı. Bir de ilk filmden çok daha komikti de. Kibrit yakmalara bu sefer çok daha fazla hayran oldum.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br style="font-family: Verdana, sans-serif;" /></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Filmde hoşuma gitmeyen tek detay, bir önceki filmde Ramon'u canlandıran Gian Maria Volonte'nin bu filmin de kötüsü olan El Indio'yu canlandırması oldu. Açıkçası ben bir süre "bu adam ilk filmde ölmemiş miydi, ölmemiş herhalde, hapse tıkmışlar, yine bu filmde de o var" yanılgısına düştüm. Ama bu üçlemeyle ilgili yaşayacağım ilk şaşkınlıktı aynı zamanda. Çünkü benzer bir durum 3. filmde de karşıma çıktı ve üçlemeyle ilgili bir şey daha farketmeme vesile oldu. Bu üçlemedeki filmler birbirinin devamı değil, bu nedenle her üç filmde de yer alan bazı oyuncuların aynı karakterleri değil farklı farklı karakterleri canlandırıyorlar. Filmle ilgili hemen her şey dört dörtlüktü. Her ne kadar 3. film üçlemenin en iyisi olarak kabul görse de benim için en unutulmaz 'Dolar' filmi bu ikinci film.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="color: orange;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>THE GOOD, THE BAD AND THE UGLY - İYİ, KÖTÜ VE ÇİRKİN (1966)</b></span></span></span> </span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana, sans-serif; text-align: center;"><span style="color: orange;"><span style="font-size: large;"><b><br />
</b></span></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5NFqBAv4zQDWXSQ3rVpN03HaoXw9s6F_Gp9jrsBIwu2x3BgHt11ljiZgpwG3ULnWRHjUJfL_6BPuFJcWCAN0DnzyLbQ9InNr7mvGKoQT4OrNfXLSkeoAft3dvknrSLcv2ExX95QM7scA_/s1600/Good_the_bad_and_the_ugly_poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5NFqBAv4zQDWXSQ3rVpN03HaoXw9s6F_Gp9jrsBIwu2x3BgHt11ljiZgpwG3ULnWRHjUJfL_6BPuFJcWCAN0DnzyLbQ9InNr7mvGKoQT4OrNfXLSkeoAft3dvknrSLcv2ExX95QM7scA_/s400/Good_the_bad_and_the_ugly_poster.jpg" width="272" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Bu filmle ilgili yazacaklarım eminim ki çoğu kişi için geçerli değildir ama yine de benim için sonucu değiştirmeyeceği için göze alarak başlıyorum. 2. filmden sonra bir devam filmini kolay kolay beğenmeyeceğimi biliyordum ama yine de bu kadar efsanevi bir şöhreti olan bir filmi bu kadar sıkılarak izleyeceğimi de hiç düşünmemiştim. </span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Gösterime ilk girdiği zaman aldığı kötü eleştirilerden sonra yıllar içinde bir klasik ve hatta üçlemenin en iyi filmi olarak kabul edilmeye başlanmış olmasına rağmen söylüyorum bunu hem de. "Tüm Zamanların En İyi Western Filmi" gibi bir şöhreti olmasına rağmen ben ortadakini pek de öyle klasik bir western filmine benzetemedim açıkçası. Üçlemenin ilk iki filmine hele hiç benzemiyor zaten. Kendi çıkarları için yaşayan, kendi halinde basit silahşörlerin şiddetli ama eğlenceli hikayelerini Amerikan İç Savaşı'na bulayıp da ortada olanı olduğundan daha önemli ve ciddi olarak göstermeye kasmasalarmış keşke. Yönetmenliğin muazzam, müziklerin başarılı ve oyuncuların sorunsuz olmasına rağmen önceki iki filmin tadı yok hiçbir şekilde. Çok dağınık ve hantal bir film olmuş. Arkaya fon olması gereken Amerikan İç Savaşı o kadar anlamsızcasına fazla ve hikayeyi sürekli asıl entrikasından uzaklaştıran bir dikkat dağıtıcı olarak yer kaplıyor ki resmen film laf olsun diye 40 dakika uzun sürmüş. Silahşörlüklerini bile adam gibi sergilemeyen, halkaya yeni eklenen Tuco karakteri haricinde ortaya ağırlıklarını bile koyamayan silahşör karakterleri var bu sefer karşımızda. Clint Eastwood görünüş olarak artık karizma olayının dibine vurmuş olmasına rağmen arka planda kalmış. Bir önceki filmin en güzel tadı olan Lee Van Cleef aynı şekilde çok arka planda kalmış. Albay Mortimer gibi lezzetli bir karakterin çarpıcılığından sonra son derece tekdüze bir kötü adam olarak konumlandırılmış. Zaten yine 2. filmin senaryosunun canlılığı ve lezzetinden sonra Tuco haricindeki karakterleri gibi öyküsü de daha yavan kalan bir film olmuş. Tabii ki yine arkasından koşulacak dolarlar var ama o dolarlara ulaşma yolunda bu sefer maalesef çok daha kuru entrikalar, çok daha sönük numaralar var ekranda. Çünkü devamlı olarak aralara sokuşturulup dramatize edilmesi gereken bir Amerikan İç Savaşı var. Bütün film buna kurban edilmiş durumda. Ne İyi, ne Kötü, ne de Çirkin değil, Amerikan İç Savaşı var maalesef filmin başrolünde. Leone, önceki iki filmin temposundan ve macerasından kesip ağır ağır ilerleyen, silahşörlerin silahşörlük maharetlerinden çok alt hikayeleriyle ilgilenen dramatik yapıda uzuuuunnn bir kapanış filmiyle bir sonraki filmi "Once Upon a Time in the West"in ön hazırlığını yapmış herhalde.</span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span></div><br />
<div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Açıkçası bu son filmden aklımda kalan tek çarpıcı sahne, Morricone'nin unutulmaz "The Ecstasy of Gold"unun eşlik ettiği altına koşma ve son düello sahnesi. Hatta bu sahnenin sırf Morricone'nin şovunu yapabilmesi için o kadar uzun tutulduğunu düşünüyorum. O son bakışmaların o kadar uzatılmasının bir açıklaması yok bana göre. Ha müzik müthiş, ona hiç sözümüz yok zaten. Ama genel olarak filmin müzikleri de 2. filmin müziklerini arattı bana. Nihayetinde kötü/vasat bir film diyecek değilim tabii ama üçlemenin en kuru filmi olarak anılan </span><i style="font-family: Verdana, sans-serif;">A Fistful of Dollars'</i><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">ı bile çok daha fazla beğenerek izlediğimi de itiraf etmek zorundayım. Adının ve müziğinin efsaneliğinden, 2. filmin tadından sonra izlerken koltuklara sığamayacağım bir film beklemiştim ama ters köşe oldum. Belki sonradan tekrar izledikçe bu ilk izleyişte yeterince takdir edemediğim yönlerini takdir eder, daha bir beğenirim. Ama şimdilik yorumum budur.</span></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">NOT : Üçlemede hoşuma ciddi anlamda gitmeyen tek şey, başroldeki "İsimsiz Adam"ın her haliyle her filmde aynı olmasına rağmen, filmlerde yer alan diğer bazı oyuncuların her filmde başka karakterler olarak karşımıza getirilmesi oldu. Bir espri göremedim ben bunda. Özellikle de harika Lee Van Cleef'in 3. filmde bu kadar çarçur edildiğini gördükten sonra. Bunun haricinde çok geç izlemiş olsam bile genelde çok beğenerek izlediğim, gerçekten adına yaraşır çok güzel bir üçlemeydi. Final filmiyle barış yapmayı sonraya bırakıyorum, biraz eksik bıraktı keyfimi. </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br />
</span></div><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-66137630962462147532011-04-03T17:26:00.000-07:002011-04-03T17:31:43.351-07:00<div style="text-align: center;"><span style="font-size: large;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>HARRY POTTER VE ÖLÜM YADİGÂRLARI - BÖLÜM 2 / ÖN GÖSTERİM RAPORU</b></span></span></span></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUPdhnCmhj-i2X9oyqJ4EtjbBcnMMZTnoQF5XatZrafsHBKgdsvAqr0r_gPKQI2q0lzf3QAON6ULlZkO4Qsx08bxm2gdyA28gAzdkYvWGcYYMWFUM6ElmoXILjQu-g21wv-q6v00edwsit/s1600/198949_10150143762359313_156794164312_6127233_6753106_n.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjUPdhnCmhj-i2X9oyqJ4EtjbBcnMMZTnoQF5XatZrafsHBKgdsvAqr0r_gPKQI2q0lzf3QAON6ULlZkO4Qsx08bxm2gdyA28gAzdkYvWGcYYMWFUM6ElmoXILjQu-g21wv-q6v00edwsit/s400/198949_10150143762359313_156794164312_6127233_6753106_n.jpg" width="270" /> </a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Gündelik hayattaki yoğunluktu, Digiturk'ün maç yayınları dolayısıyla Blogger'ı kapattırmasıydı derken buraya bir şeyler yazamayalı çok oldu. Aklımda yazılmayı bekleyen şeyler hep var ama zamansızlıktan sürekli ertelemek durumunda kaldığım bu niyetlerin arasından sıyrılmak ve kendine yer açmak yine Harry Potter'a kısmet oldu. Bu uzun arayı yine flaş bir gelişmenin detaylarıyla sonlandırmak istedim.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Önceki gün - yani 3 Nisan 2011'de- Chicago'da Harry Potter serisini sonlandıracak olan ve çok büyük merakla beklenen nihai film <i>Harry Potter ve Ölüm Yadigârları - Bölüm 2'</i>nın ön gösterimi yapıldı. Yönetmen David Yates, yapımcılar David Heyman ve David Barron ile editör Mark Day'in hazır bulundukları gösterime Mugglenet, The Leaky Cauldron ve Snitchseeker gibi HP fan sitelerinden de hatırı sayılır miktarda katılım oldu. Ve bugün itibarıyla bu siteler gösterimle ilgili raporlarını yayınlamaya başladılar. Özellikle The Leaky Cauldron sitesi çok detaylı ve heyecan verici bir yazı yayınladı. Ben de uzun süredir verdiğim bu arayı bu son derece detaylı ve heyecan verici yazıyı Türkçe'ye çevirerek buraya koymakla sona erdirmek istedim. Harry Potter serisini çok seven ama İngilizce engeline takılarak bu raporları okuyamayacak olan izleyicilere de yardımcı olmuş olurum böylece.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><a name='more'></a>Aşağıda </span><i style="font-family: Verdana,sans-serif;">Harry Potter ve Ölüm Yadigârları, Bölüm 2'</i><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">nin Chicago'da yapılan ön gösterimine ait çok detaylı içerik bilgileri vardır. Eğer 15 Temmuz 2011'den önce filmin nasıl olacağını, hangi sahnelerin ne şekilde ve ne uzunlukta filmde yer alacağını öğrenmek istemiyorsanız başka bir sayfaya bakmanızın tam zamanıdır.</span><br />
<br />
<div style="text-align: center;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>İÇERİK (BÖLÜM 1)</b></span></span></span> </span></div><br />
<blockquote><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Film tamamıyla Voldemort'u yenebilmek üzere verilen savaşa odaklanıyor. Filmin 1/3'i Hogwarts Savaşı'nda geçiyor. Hogwarts Ölüm Yiyenler, örümcek ordusu, devler ve Ruh Emiciler'in yarattığı şiddet ve terörle yerle bir oluyor. <br />
<br />
- Harry'nin Lord Voldemort'u nihai olarak yenebilmesi için ihtiyacı olanları keşfetmesi, kitaptaki metinle birebir uyuşmasa bile film olarak tam dozajında bir hızla aktarılmış. Film kesinlikle ne çok hızlı, ne çok yavaş akıyor. Tam olması gerektiği gibi.<br />
<br />
- Daniel, Rupert ve Emma 7.1'de de altından çok iyi kalktıkları rollerine bu filmde de aynen devam ediyorlar. Ancak filmde asıl rol çalan isimler Alan Rickman ve Dame Maggie Smith oluyor. Özellikle Prens'in Hikayesi bölümünde iyice gözler önüne serildiği üzere Snape bu filmde tamamıyla duygusal bir karaktere dönüşüyor. Lily'nin öldüğünü keşfettiği sahnede Snape'in acısını Rickman'ın yüzünün bütün çizgilerinden okuyabiliyoruz. Prens'in Hikayesi bütün film serisinin en etkileyici sahnelerinden birisi ve sinema salonundan çıktıktan sonra dahi etkisi devam ediyor.<br />
<br />
- Daha hafif ve eğlenceli anlar aralara serpiştirilmiş olsa bile filmin modu gayet karanlık. Savaşlar sert ve karanlık. Yaklaşık bir saat boyunca devam eden kanlı bir savaşı ve yıkımı seyrettikten sonra epilog bölümü ışıl ışıl parlıyor. </span></span></blockquote><br />
<div style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><b>İÇERİK (BÖLÜM 2) </b></span></span></span></div><br />
<blockquote><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Voldemort'un Mürver Asa'yı Dumbledore'un mezarından alışını hatırlatan görüntülerden sonra film Hogwarts'ta açılıyor ve yeni müdür Snape'in, Hogwarts öğrencilerini nizami şekilde şatonun avlusunda yürürlerken izlemesini görüyoruz. <br />
<br />
- Denizkabuğu Kulübesi'nde Harry Dobby'i gömdükten sonra, Griphook ve Bay Ollivander'la konuşuyor. Warwick Davis cincüceyi ete kemiğe büründürerek ve çok inandırıcı bir şekilde oynuyor.<br />
<br />
- Buradan hızlı bir şekilde Gringotts sahnelerine geçiliyor. Helena Bonham Carter, Bellatrix olmaya çalışan Hermione rolünde kendi rolünü çok güzel şekilde 'acemi olarak' taklit etmeye çalışıyor. <br />
<br />
- Gringotts sahnelerinde ilk defa olarak Görünmezlik Pelerini'nin altındaki Harry ve Griphook yerleri belli olsun ve diğerlerinin yanında nerede durdukları anlaşılsın diye yarı-saydam şekilde gösteriliyorlar. <br />
<br />
- Yük arabası kitaptakine oranla çok daha gösterişli ve hızlı bir şekilde, adeta bir roller-coaster gezisi gibi yol alıyor. Oldukça derinlerdeki bir kasanın dibinde yaşlı, ihmal edilmiş ve kötü muamele görmüş beyaz ejderhayı görüyoruz. Grup kasanın içine giriyor ve aynen kitaptaki gibi dokundukları nesneler çoğalarak üzerlerine devriliyor ancak Harry onların arasından yolunu bularak Hufflepuff'ın kupasını ele geçiriyor. Görsel efektlerin en gösterişli olduğu sahnelerden biri. <br />
<br />
- Kasadan kaçtıktan sonra Hermione ejderhanın sırtına atlıyor ve Harry ile Ron da onu takip ediyor. Birlikte yaratığı Gringotts'un cam kaplı kubbesinden dışarıya çıkartıyorlar. Ejderhayla Hogwarts'a doğru uçtukları sırada yaratığın sırtından göle atlayana kadar geçen süre içinde Harry ve Voldemort'un zihinleri arasında kapsamlı bir bağlantı kuruluyor ve bu sayede Hortkuluklar'ının arandığını öğrenen Voldemort'un büyük bir hiddetle Ölüm Yiyenler'i öldürdüğünü görüyoruz. Sadece Malfoy'ları sağ bırakıyor. Griphook da öldürülüyor.<br />
<br />
- Yine bu bağlantı sırasında Voldemort'un Gri Leydi'yi ve Hogwarts'ı düşünmesi sayesinde Harry'nin bir sonraki hamlesinin ne olacağını öğrenmesi de mümkün hale geliyor.</span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></blockquote><br />
<div style="text-align: center;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>İÇERİK (BÖLÜM 3)</b></span></span></span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></div><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span><br />
<blockquote><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Hogsmeade'e vardıkları sırada köydeki alarmlar çalmaya başlıyor ve Aberforth gelerek üçlüyü Ölüm Yiyenler'den kaçırıyor. Ciaran Hinds, Aberforth Dumbledore rolünde çok etkileyici bir performans sergiliyor. Aktörün dış görünüşü bile Michael Gambon'a oldukça benzetilmiş. Kitapta olduğu gibi Aberforth, abisi Dumbledore'la ve aslında onun Harry'i önemsemediğiyle ilgili açıklamaları yapıyor. Sahnenin sonunda konuşma boyunca Harry'nin başının üzerinde duran ve dinleyen Ariana'nin portresi Neville'i çağırmak üzere Hogwarts'a gidiyor. </span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Kanlı ve yara-bere içindeki Neville tablonun arkasındaki geçitten geliyor, üçlüyü şatoya götürüyor ve savaş yavaş yavaş başlıyor.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Harry toplanmış olan okul öğrencileri ve öğretmen kadrosunun önünde kendisini gösteriyor ve Snape'i bütün izleyenlerin önünde Dumbledore'u öldürmesiyle ilgili hesap vermeye çağırıyor. Hangi cüretle Dumbledore'un yerinde durabildiğini soruyor. Alan Rickman'ın bu sahnedeki mimikleri çok başarılı. Tam Harry ve Snape düelloya tutuşacaklarken McGonagall Harry'i bir kenara iterek öne geçiyor ve Snape'le düello etmeye başlıyor. Maggie Smith'in en başarılı sahnelerinden olan bu sahnenin sonunda Snape Ölüm Yiyen bulutları içinde uçarak Büyük Salon'un camlarını kırıyor ve kaçıyor.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Harry Luna'nın yardımıyla Gri Leydi'yi aramaya giderken McGonagall ve diğer öğretmenler şatoyu koruma büyüleri altına alıyorlar. Maggie Smith'ten bu sahnede top-perfect bir performans geliyor ve şövalye zırhlarına Hogwarts'ı korumaları için emir veriyor.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Devasa bir koruma kalkanı kubbe şeklinde Hogwarts'ı çevreliyor ve Ölüm Yiyenler'in girişini engelliyor. Koruma kalkanını aşamayan bir Ölüm Yiyen topluluğuyla Neville karşı karşıya geliyor ve 'Siz ve hangi ordu?' diye haykırıyor. Böylece Neville isyancı Hogwarts öğrencilerinin lideri olarak savaştaki rolüne başlıyor.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Filmin son bir saati boyunca Hogwarts Savaşı ve Hortkuluklar'ı arayışı paralel kurgu şeklinde izliyoruz. Bu bir saat boyunca bir çok önemli karakter ve hikaye örgüsü çok etkileyici bir şekilde, hiç falso vermeden ve filmde sarkmaya sebep olmadan birbirlerine bağlanıyor. Kurgu o kadar başarılı ki hepsinin aynı anda olduğu izlenimini çok iyi alıyoruz.</span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Percy, Profesör Trelawney, Profesör Sprout ve önceki filmlerden hatırladığımız birçok tanıdık simayı Yoldaşlık'ın yanında savaşırken görüyoruz. Bu son savaş bölümü olmasını istediğimiz şekilde nefes kesici ve tüyleri diken diken ediyor. Savaşın en görkemli sahnelerinden biri de Aberforth Dumbledore sayesinde yaşanıyor. Aberforth, kaleyi olduğu gibi kaplamak isteyen yüzlerce Ruh Emici'yi defetmek için devasa bir Patronus büyüsü yapıyor ve şatonun üzerine yolluyor.</span></span></blockquote><br />
<div style="text-align: center;"> <span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>İÇERİK (BÖLÜM 4)</b></span></span></span></div><br />
<blockquote><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="line-height: 1.3em;">- Kitaptan farklı olarak Prens'in Hikayesi bölümüne Snape'in Godric's Hollow'da James ve Lily'nin cesetlerini bulduğu çok etkileyici bir sahne eklenmiş durumda. Lily'nin cesedini gören Snape yere yığılıyor ve ağlayarak onu kollarına alarak sarılıyor. Bebek Harry de beşiğinden ona bakıyor. Rickman'ın performansı olağanüstü. <br />
<br />
- Rickman'ın Gambon'la olan sahneleri de son derece başarılı. Dumbledore'un Hortkuluklar'ı arayışı ve Snape'in Lily'e olan aşkını güzel bir şekilde gösteriyor. Genç Snape, Lily ve Petunia'nın oyuncu seçimleri çok başarılı. Hatta genç James Potter bile Snape'in aklında kalan halini çok güzel yansıtıyor. <br />
<br />
- Kalan ruh parçalarının yokedilmekte olduğunu anladıktan sonra hiddetinden Ölüm Yiyenler'ini öldürmeye başlayan Ralph Fiennes sayesinde Snape'in ölümü sahnesinde Alan Rickman tüyleri diken diken eden bir performans veriyor. Sonsuza dek yaşamak için hiçbir şeyi yapmaktan kaçınmayacak olan Voldemort, kendi yarattığı lanet Sectumsempra'yı Snape'e karşı kullanarak onun boğazını kesiyor. Kanlar Snape'in pelerininin beyaz yakalarına damlıyor ve kıpkırmızı yapıyor. Voldemort boğazını kestikten sonra Nagini defalarca Snape'e saldırıyor ve Snape kırılan camların üstüne yığılıyor. Üçlü bu sahneyi gölgelerin içine çekilerek kayıkhanenin dışından görüyor. <br />
<br />
- Dediğim gibi Prens'in Hikayesi bütün serinin duygusallık açısından zirve noktasını oluşturuyor. Savaşın hengamesi arasında hem Harry'e bir soluklanma fırsatı veriyor. Ancak sadece 6 dakika sürüyor. Bu sahnelerde Snape ve Lily'nin yaşlı bir ağacın altında tanışmalarından, James'in Snape'i okulun önünde aşağılamasından önceki ve sonraki zamandaki ilişkilerine ve Snape'in Potter'ların öldüğünü öğrendiği sahneye kadar karakterin bütün hikayesi anlatılıyor.<br />
<br />
- Sinema salonundaki izleyicilerin alkışı ve tezahüratı bastıkları sahne Molly'nin Bellatrix'e o meşhur repliği sarfettikten sonra saldırması oluyor. Julie Walters tam duymak istediğimiz tonda sarfediyor bu repliği. Büyük Salon'daki yüksek bir platform üzerinde geçen kapışma sahnesi kalp durduracak düzeyde. Ama işin abuğu Fred'in, Lupin'in ve Tonks'un öldüklerini bu sahneden sonra görüyoruz. Fred'in öldüğü sahne filmde ne yazık ki yok, sadece cesedini ve öldüğünü görüyoruz.</span></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><span style="line-height: 1.3em;"><br />
- Ormana yürüyüş sahnesi aynen kitapta olduğu gibi. Sadece Harry Nagini'yi öldürme görevini Ron ve Hermione'ye bırakıyor, ormana doğru yol alıyor, Snitch'in içindeki Diriltme Taşı'nı buluyor ve çevirince James, Lily, Sirius ve Lupin ortaya çıkarak Voldemort'la karşılaşana kadar ölüme yürüyüşünde ona eşlik ediyorlar. <br />
<br />
- Voldemort Öldüren Lanet'i yaptıktan sonra King's Cross sahnesi başlıyor ama sahnede Harry kitaptakinin tersine çıplak değil, kıyafetleri içinde. Dumbledore'la konuşurken kırmızı, bir deri bir kemik, nefes alan bir şey, yani Voldemort'un son ruh parçası da onlarla birlikte.</span></span></div></blockquote><br />
<div style="text-align: center;"><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>İÇERİK (BÖLÜM 5 - SON)</b></span></span></span></div><br />
<blockquote><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; line-height: 1.3em;">- Hagrid'in kollarında Hogwarts'ın avlusuna bırakılana kadar film Harry'nin öldüğü ilüzyonunu vermeye devam ediyor. Narcissa'nın çocuğun yaşayıp yaşamadığını kontrol ettiği görülüyor ama kitaptakinin aksine filmde durum hemen açıklığa kavuşmuyor. <br />
<br />
- Harry ve Voldemort arasında yaşanan nihai kapışma yaklaşık 15 dakika sürüyor ve aynı anda Ron ve Hermione de Sırlar Odası'nda ellerindeki Hortkuluk'u yok etmeye çalışıyorlar. Uzun süredir beklenen ve sinema salonunda alkışlar ile tezahüratların kopmasına sebep olan meşhur öpüşme sahnesi de bu sırada vuku buluyor.<br />
<br />
- Neville filmin bu bölümünde yine parlıyor ve Harry'nin öldüğünü düşünmesine rağmen Voldemort'a karşı direnişin devam etmesi için elinden geleni yapıyor ve tüyleri diken diken eden bir haykırış kopartıyor. Sırlar Odası'ndan geri gelen Ron ve Hermione tam Nagini'nin öldürücü saldırısına uğrayacakları sırada Neville öne atılıyor ve Gryffindor'un kılıcıyla yılanın kafasını uçuruyor.<br />
<br />
- Harry ve Voldemort'un kapışması kitaptan tamamen farklı ama aksiyon en az filmin geri kalanındaki kadar nefes kesiyor. Harry Voldemort'u yakalıyor ve ikisi birlikte bir kulenin üzerinden aşağı uçuyorlar. Bu sırada Voldemort uçmaya başlıyor ve ikisi birlikte şatonun üzerinde uçuyorlar. En sonunda yüzyüze gelen iki ezeli düşman, son Hortkuluk Nagini'nin de öldürülmesiyle birebir kalıyorlar. Harry kitaptaki gibi Expelliarmus büyüsünü geri sektirerek Voldemort'u öldürüyor, Mürver Asa havada uçarak Harry'nin eline geliyor ve Voldemort karanlık bir hiçliğe düşüyor. <br />
<br />
- Filmin üçlüyü 17 yaşında olarak gösterdiği son sahnede üçlü Hogwarts'ın yıkılmış silueti arkalarında dururken geleceğe bakarken görülüyorlar. Epilog bölümünde 19 yıl sonra Harry'nin Ron ve Hermione'ye nazaran daha fazla çöktüğü ve yaşlandığı görülüyor. Ron'un normal haline göre daha tombul olduğu gözlerden kaçmasa da onlar pek yaşlanmış gibi görünmüyorlar. Albus Severus ve Harry arasındaki diyalog birebir kitaptan alınmış durumda. Ancak epilog bölümü çok kısa tutulmuş durumda, seyirci biraz daha bir şeyler görmek istiyor ama maalesef sadece üçlünün çocuklarını Hogwarts Ekspresi'ne bindirerek Hogwarts'a göndermelerini gösteriyor ve seri bu şekilde sonlanıyor.</span></span><span style="color: #cc0000;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b> </b></span></span></span></blockquote><br />
<br />
<br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-69108679631696766952011-02-14T16:14:00.000-08:002011-02-14T17:16:58.631-08:00<div style="color: #674ea7; text-align: center;"><b><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">THE KIDS ARE ALL RIGHT - BİRİ 'GAY FRIENDLY' Mİ DEDİ?</span></span></b></div><div style="color: #674ea7; text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhT0qmvTuAQg1T9fQ2A9TW-d6MoqWUAE-CoUCkLF5Ehd18y3R8ny1J8l6FLVGaViHaIL7PALjFYKOoFJpoHaPsmJhQfGtEOdJqo2FqI3QfRryD19sjPidgE4MUfk1HjxkVi5w67wp8J09q/s1600/kids-are-all-right.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="262" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhhT0qmvTuAQg1T9fQ2A9TW-d6MoqWUAE-CoUCkLF5Ehd18y3R8ny1J8l6FLVGaViHaIL7PALjFYKOoFJpoHaPsmJhQfGtEOdJqo2FqI3QfRryD19sjPidgE4MUfk1HjxkVi5w67wp8J09q/s400/kids-are-all-right.jpg" width="400" /></a></div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Özellikle son yıllarda sinema ve tv dünyasında cinsel kimliklerin iyiden iyiye rahat bir şekilde ve açık açık konuşulabilmeye başlanmasının ardından hemen her sene en azından bir tane eşcinsel temalı film izlemeye başlar olduk. Hatta tv dizilerini de işin içine kattığımız zaman sayı bayağı bir artış gösterebiliyor. Ama <i><b>Brokeback Mountain - Brokeback Dağı</b>'</i>nın 2005 yılında bütün dünyada yarattığı sansasyondan ve kazandığı sayısız ödülden sonra ödül sezonlarında en azından bir tane eşcinsel temalı veya eşcinsel karakterler içeren film görmenin artık bir çeşit standart haline geldiğini yadsıyamayız. Aynı yıl (2005) Phillip Seymour Hoffman'ın 'En İyi Erkek Oyuncu' Oscar'ını kazandığı <b><i>Capote</i></b>, eşcinsel yazar Truman Capote'nin hayatından bir kesiti anlatıyordu. Bir sonraki yıl ünlü komedyen Steve Carell büyük bir aşkla bağlandığı sevgilisinden ayrılınca bozulan psikolojisi yüzünden hastanelere düşen eşcinsel dayı rolünde <i><b>Little Miss Sunshine - Küçük Gün Işığım</b>'</i>da karşımıza çıktı. Ödül sezonu açısından sessiz geçen 2007'den sonra 2008 yılında Sean Penn, ABD'de Belediye Meclisi'ne seçilen ilk eşcinsel politikacı olarak bilinen Harvey Milk'in hayatını anlatan <i><b>Milk</b>'</i>teki performansıyla 'En İyi Erkek Oyuncu' Oscar'ını eve götürdü. Bu sene neredeyse bütün ödülleri toparlayan Colin Firth ise geçtiğimiz sene <i><b>A Single Man - Tek Başına Bir Adam</b>'</i>da hayat arkadaşını kaybedince yaşama arzusunu da kaybeden eşcinsel kolej öğretmeni rolünde adından çokça söz ettirdi. Nihayet 2010 yılına geldiğimizde bu defa karşımızda eşcinsellik durumuna kadın tarafından bakan <i><b>The Kids Are All Right - İki Kadın Bir Erkek</b>'</i>i görüyoruz. Filmin başrolünde yer alan Annette Bening beklendiği üzere çeşitli törenlerde adaylıklarını ve ödüllerini de almış durumda. Ancak filmi önceki senelerde adından söz ettiren ve ödül kazanan muadillerinden ayıran çok sevimsiz bir tarafı var maalesef.</span></div><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><a name='more'></a></span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><i>The Kids Are All Right'</i>ın senaryosunu uzun uzadıya anlatıp filmi sahne sahne analiz edecek değilim. Oldukça basit bir konusu var. Nic (Annette Bening) ve Jules (Julianne Moore) Kaliforniya'da yaşayan evli bir lezbiyen çift. Sperm bağışı aracılığıyla sahip oldukları Joni ve Laser adlarında biri kız biri erkek, iki de çocukları var. Hayatları bir şekilde sürüp giderken çocuklar büyüdükçe doğal olarak babalarının kim olduğunu merak etmeye başlıyorlar ve annelerinden habersiz kendi başlarına araştırmalara girişiyorlar. Çabaları sonuç da veriyor. Sperm bağışı yapan çapkın babaları Paul'u (Mark Ruffalo) buluyor ve onunla tanışıyorlar. Olayı öğrenen çiftimiz de bu duruma bir el atmak için babayla buluşup tanışmaya karar veriyor. Paul çiftimizin evine bir akşam yemeği vesilesiyle geliyor, ailenin geri kalanıyla da tanışıyor ve bu noktadan sonra olaylar karışmaya başlıyor. Çünkü Paul, lezbiyen olduğunu bile bile Jules'la yakınlaşmaya başlıyor.</span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">En baştan söyleyeyim, çünkü yazının geri kalanında bu konudan bahsetmeyeceğim. Başroldeki Annette Bening gerçekten başarılı bir performans sergiliyor. Evdeki durumu idare etmek ve düzeni sağlamak için bir nevi 'baba' figürünü üstlenen maskülen Nic rolünde filmin en başarılı oyunculuk performansını sunuyor. Ancak Altın Küre'yi kazanmış olmasına rağmen <i>Black Swan - Siyah Kuğu'</i>daki performansıyla Natalie Portman'ı geçecek kadar olmadığını da söylemem lazım. Julianne Moore 'Yardımcı Kadın Oyuncu' olarak filmdeki diğer başarılı performansı veriyor ama çok da öne çıkan bir durum yok. Aynı şekilde Mark Ruffalo da üstüne düşeni yapıyor ama özellikle parlamıyor da. Filmin ağır topu Annette Bening. Gelelim filmin şu 'sevimsiz' tarafına.</span></span><br />
<br />
<div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4SClkWMPyl2R0JNyajLDIMVEmQq_oooCqmJBiK6lF2td256WMkYzRxqC2T6PB1frx_FFO4bzfo_L0gylqy0PURZyTiv6gLmfZbH1hWXEbQ7GEz7EfYrvY3PyQv8RYwoO-zjNYHrCFqp2-/s1600/The-Kids-Are-All-Right-movie-image-26.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4SClkWMPyl2R0JNyajLDIMVEmQq_oooCqmJBiK6lF2td256WMkYzRxqC2T6PB1frx_FFO4bzfo_L0gylqy0PURZyTiv6gLmfZbH1hWXEbQ7GEz7EfYrvY3PyQv8RYwoO-zjNYHrCFqp2-/s400/The-Kids-Are-All-Right-movie-image-26.jpg" width="373" /></a><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"> </span></span></span></div><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Son yıllarda sinema ve tv'de eşcinsellik tabusunun yıkılıp eskiye oranla çok daha rahat bir şekilde ele alınıyor olmasından dolayı rahatsız olan insanlar muhakkak ki var. Eşcinsellik kavramıyla barışık olmayan kitleler için (özellikle Türkiye gibi muhafazakar toplumlarda) bu tür yapımların toplum ve özellikle de genç kitleler için zararlı olduğu, özendirici olduğu, hatta direk olarak Amerikan emperyalizminin psikolojik savaş aracı olduğu şeklinde kimi anlaşılabilir, kimi uçuk bir çok fikir var. Her sene eşcinsel temalı bir filmin ödül törenlerinde öne çıkıp ödüller kazanmasını da sırf bu 'eşcinsel içerik'lerine bağlayan, filmlerin aslında pek bir şeye benzemediği ama eşcinsellik modası yüzünden ödüllendirildiklerini belirten fikirler de mevcut. Çok şükür ki şimdiye kadar adından bol bol söz ettiren ve ödül alan eşcinsel temalı filmlerin hemen hemen hepsi bu argümanların aksine gerçekten çok başarılı filmlerdi. Özellikle kırılma noktasını oluşturan <i>Brokeback Mountain</i> ve <i>Milk </i>gibi yapımlar. Bir filmin eşcinsel içeriğe sahip olması onu iyi bir film yapmaya yetmiyor elbette ama genel olarak oldukça özenilerek çekilmiş yapımlar oldukları da şüphe götürmez bir gerçek. <i>The Kids Are All Right</i> ise son yıllardaki bu furya içinde ciddi şekilde en 'hafif' olan yapım ve </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">eşcinsel temalı filmler klasmanından torpilli olarak listeye girdiğini söyleyecek kişileri son derece haklı çıkaracak kadar da çıtır çerezlik bir film. Malumunuz, prestijli ödül törenlerinde gişeleri altüst eden eğlenceli box office seyirlikleri değil, oyunu kuralına göre oynayan ağır zanaatkar filmler yarışıyor. <i>TKAAR</i></span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> ise Oscar'larda birkaç sene önce 10 filme çıkarılan 'En İyi Film' kategorisindeki boşluğu eşcinsel klasmanından girip dolduran bir film gibi. Hatta gibi değil, </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">bir cumartesi akşamı elinizde cipsiniz kafa dağıtmak için izleyip üzerinde durma gereği duymayacağınız seyirliklerden zerre kadar farkı yok. Ve işte en 'sevimsiz' kısmı da şimdi geliyor ama </span><b style="font-family: Verdana,sans-serif;">eşcinsel dostu gibi görünüp de öyle olmayanlardan</b><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">. </span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Aslında filmin çıkış noktası üzerine çok ciddi şeyler söylenebilmesi, bir-iki tane de olsa yerinde tespit yapılabilmesi için son derece müsait. Zira ABD ve Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde kadın veya erkek eşcinsel çiftler artık hayatlarını özgür bir şekilde yaşayabilme dönemlerini çoktan geçip evlenme ve çocuk sahibi olma noktalarına geldiler. Bunun da en çok başvurulan yöntemi taşıyıcı anneler veya sperm bankaları. Bu tür yöntemler sonucu dünyaya gelen çocuklar da büyüyüp birer birey oldukça bu filme konu olan türden bir meraka kapılmaları, hayata gelişlerini sorgulamaları çok yüksek bir ihtimal. Filmimiz bu konu üzerinden ciddi okumalar yapmak, olayın toplumsal ve psikolojik yönlerine eğilmek gibi müthiş bir senaryo fırsatını elinin tersiyle bir kenara itip artık bir aile kurmuş olan lezbiyen çiftimizin arasına sperm bağışı yapan babayı sokuyor ve böylesine kritik bir konudan ortaya çıka çıka entrikalı bir ilişki hikayesi çıkıyor. Dikkatinizi çekerim, çiftimizin ilişkilerindeki soruna bir başka lezbiyen karakter sebep olmuyor. Bir erkek sebep oluyor. Çünkü eşiyle ilişkisinde sorunlar yaşayan lezbiyen Jules, bu sorunlarının çözümünü başka bir kadının değil, ne hikmetse bir erkeğin kollarında arıyor. Açıkçası film boyunca son derece modern ve rahat lezbiyen çiftimizin ilişkilerinde ne anlaşmazlıklar, ne duygusal çalkantılar yaşandı, hiçbiri duygusal boşluğa girince kendini kollarında bulduğu adamın erekte olmuş penisini görünce ağzının suyu akıp defalarca zevkten çıldıran esas kızımız kadar akılda kalmadı. <b>Eee, doğa çağırıyor tabii, eşcinsellik de bir yere kadar.</b> Ne yazık ki bu sahnenin son zamanlarda eşcinsel içerik taşıyan ve eşcinsel dostu olduğunu iddia eden bir filmde gördüğüm en mide bulandırıcı şey olduğunu söylemek zorundayım. Bu noktadan sonra da filmin zerre kadar bir samimiyeti kalmıyor zaten. Sözde eşcinsel çiftlerin evlenip çoluk çocuğa karışabilmelerini savunan bir film çekeceksiniz, ama filmdeki lezbiyen çiftimizden bir tanesi penis gördüğü zaman açlığından yanıp tutuşacak. Hem de bir kere değil, defalarca o penisle orgazm olacak. Filminizin merkezinde lezbiyen bir çift olacak ama bütün sevişme sahneleri bir penis ve bir vajinanın dahil olduğu heteroseksüel sevişme sahneleri olacak. Ciddi bir konuyu ele almak yerine hafif sularda dolaşan bir dramedy olmayı tercih etmesi görmezden gelinebilir belki ama eşcinsel dostu gibi paketlenmiş görüntüsünün altında <b>penis + vajinanın karşı konulmaz cazibesini pohpohlayacak kadar ikiyüzlü olmasını</b> görmezden gelmek mümkün değil.</span></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7_Hmg74dQF9Y5DOL2rXGYM_oCPzpE8XNkDqXjeenjjFgLaLGg6DiJ0vgLXSpcSOXCXwTRikcJgtA-9OSRGWVFB1qHs50BDfOPJqChPCw9WUbESqUqWJGKTNrudGDBvQveW2t53s9lXVp/s1600/the-kids-are-all-right-filmini-izle873.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7_Hmg74dQF9Y5DOL2rXGYM_oCPzpE8XNkDqXjeenjjFgLaLGg6DiJ0vgLXSpcSOXCXwTRikcJgtA-9OSRGWVFB1qHs50BDfOPJqChPCw9WUbESqUqWJGKTNrudGDBvQveW2t53s9lXVp/s400/the-kids-are-all-right-filmini-izle873.jpg" width="270" /></a></div><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Evet, son yıllarda gerek sinema, gerek tv, gerekse de müzik sektörlerinde eşcinsellik artık tabu olmaktan çoktan çıkmış ve bol bol önümüze getirilen bir durum olabilir. Bazı insanların bundan rahatsızlık duyması ve zararlı olarak görmesi de anlaşılabilir. Ancak asıl zararlı olan rahatsız edici şey, bu durumun ve bu durumdaki insanların hayatlarının daha iyi noktalara gelmesini savunan ve bunun üzerine kotarılan bu gibi yapımların gerçekten eşcinsellik savunucusu olmak yerine o kisvenin altında yine ve yine ikiyüzlü heteroseksüel sistemin sözcülüğünü yapmaları. Bu da her ne kadar bol bol aday gösterip ödül verse bile Hollywood'un hâlâ ilginç bir şekilde o muhafazakar yapısından kurtulmayı bir türlü başaramadığının kanıtı. Evet, bu tür filmler bir çok ödül kazanıyor ancak Amerikan TV'lerinde yayınlanan sayısız dizi bu filmlerden çok daha cesur ve dürüst davranarak söyleyeceği şeyi olağanca açıklığıyla söylüyor. 2006 yılından beri devam eden ve beğeniyle izlenen <b><i>Brothers & Sisters</i></b> isimli dizi de buna en güzel örnek. Açıkçası eşcinsellik savunuculuğu nasıl olur, eşcinsel insanlar da nasıl diğer herkes gibi birbirini seven, aşık olan, sevişen, aşk acısı çeken normal insanlardır, çocuk sahibi olmak için neler yaparlar, hayatları nasıldır gibi konularda herhangi bir merakınız varsa ve gerçekten bir şeyleri olduğu gibi görmek ve fikir sahibi olmak istiyorsanız son yıllarda ödülleri silip süpüren filmler yerine bu ve bunun gibi benzer dizileri izleyin, daha iyi. Hollywood'un gözü ancak <i>Brokeback Mountain'</i>dan sonra açılmış olabilir ama Avrupa sinemasındaki benzer örnekler içerikleriyle hâlâ Amerika'lı arkadaşlarına şapka çıkarttıracak seviyelerde. <i>The Kids Are All Right </i>da bir kez daha gösterdi ki Hollywood'un Avrupa filmleri ve bağımsız sinema ile bizzat Amerikan dizilerinden ders alıp adam gibi bir 'eşcinsel filmi'ni kucaklaması için daha on fırın ekmek yemesi lazım. </span></span><br />
<br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></span>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-33637541196909730402011-02-11T15:11:00.000-08:002011-02-11T15:31:50.622-08:00<div style="text-align: center;"><b><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="color: #b45f06;">THE KING'S SPEECH - KEKEMELİK ZOR ZANAAT</span></span></span></b></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRTr6nriP_VVoiRb2UbAP8huAt4EmBUxEKtc01HV23zH9z5dFLACgo768hKDC_SzzdDi8EJITqUWuW3pzrveBfEdruD8gD5-SmCHYZUzVYtSYMrfM1G_v3j_ZaRNbBMY-b4qmUlfU1zk_6/s1600/The-Kings-Speech-Poster-movies-hd-wallpaper.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="266" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRTr6nriP_VVoiRb2UbAP8huAt4EmBUxEKtc01HV23zH9z5dFLACgo768hKDC_SzzdDi8EJITqUWuW3pzrveBfEdruD8gD5-SmCHYZUzVYtSYMrfM1G_v3j_ZaRNbBMY-b4qmUlfU1zk_6/s400/The-Kings-Speech-Poster-movies-hd-wallpaper.jpg" width="400" /> </a></div><div style="text-align: center;"> <span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></span></div><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Bu sene 83.'sü düzenlenecek olan Oscar Ödülleri için geri sayımda artık son iki haftaya girmek üzereyiz. Önümüzdeki Pazar günü (13 Şubat) İngiliz Oscar'ları olarak nitelendirebileceğimiz BAFTA Ödülleri sahiplerini bulacak, ardından da sonuçları her sene mutlaka çok tartışılıp sinemaseverler arasında ikilik yaratsa, hatta zaman zaman (belki de çoğu zaman) çoğunluğun beğenisini kazanmış, en büyük ödülü hakettiği konusunda ortak kanıya varılmış yapımlar bir kenara itilip görece daha önemsiz bulunmuş filmler taçlandırıldığında<i> "Akademi öyle dedi diye en iyi filmler bunlardan mı ibaret oluyor yani, çok da önemli değil bu ödüller"</i> gibi eleştiriler yapılsa bile yine de kayıtsız kalınması mümkün olmayan Oscar ödülleri dağıtılacak. Bu seneki törenden sonra da benzer örnekleri göreceğimiz muhakkak. Özellikle de Nolan-severler cephesinden. İşin bu magazinel kısmını bir kenara bırakıp kendisine, yani filmlere dönecek olursak çok değil, birkaç hafta öncesine kadar David Fincher'ın son filmi <i>The Social Network - Sosyal Ağ</i> ödül törenlerinin tozunu attırıyorken bu manzarayı sessiz sedasız izlemiş olan başka bir yapım, İngiliz yönetmen Tom Hooper'ın imzasını taşıyan <i>The King's Speech - Zoraki Kral</i> son çeyrekte bütün ezberleri bozmaya başladı. Öncelikle tam 12 dalda Oscar'a aday gösterildi, ardından da Oscar'ın habercisi olarak görülen en prestijli törenlerde 'En İyi Film' ödüllerine layık görüldü. Bu ayın sonlarında ülkemizde de vizyona girecek olan bu 'son dakika sürprizi' diyebileceğimiz filmle ilgili biraz fikir belirtmekte yarar var.</span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><a name='more'></a></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Başrollerinde İngiliz sinemasının usta isimleri Colin Firth, Geoffrey Rush ve Helena Bonham Carter'ın oynadığı; Michael Gambon, Timothy Spall ve Guy Pearce gibi son derece deneyimli diğer isimlerin de onlara eşlik ettiği <i>The King's Speech</i> kekemelikten muzdarip İngiltere kralı 6. George'un babasının ölümü ve krallık gibi bir görev için uygun olmayan kardeşinin görevi kendisine devretmesi sonrasında tahta çıkış dönemini kendisine fon olarak alan bir 'başarma' öyküsü. Zira bir kralın halkına en kusursuz şekilde hitap edebilmesi, onlara güven vermesi ve uluslarından gurur duymalarını sağlaması gerek. Kekeme olmak ise bu konumdaki biri için tam bir fiyasko demek. Getirilen en prestijli doktorlar ve uygulanan türlü çeşit tedaviler bir türlü sonuç vermeyince bu sorununu yenmek konusunda artık bütün ümitlerini kaybeden kralın yardımına, ondan habersiz bir şekilde eşi Elizabeth koşuyor ve halktan bir isim olan konuşma terapisti Lionel Louge'u eşinin tedavisi için devreye sokuyor. İşte film de yukarıda bahsettiğim fonun önünde, avam tabakasından bir adamla çalışmalara başlayan veliahtın kekemelik problemini aşmaya ve kendine güvenini kazanmaya çalışmasını anlatıyor. </span></span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPPUC7vXabiJx_9RY4fnKTXhi3rUPg4_cWcXBFm0R5PwhmWEjsZZezSrWC_CsyAvWsSgfr13d5RYSQm3kO6CM2Zlv0bUJJw22h-Zt0VfU1bbOaKqNrUgUDSYJTufewzaFtDR_eUKq_BIMI/s1600/The-Kings-Speech-Poster-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiPPUC7vXabiJx_9RY4fnKTXhi3rUPg4_cWcXBFm0R5PwhmWEjsZZezSrWC_CsyAvWsSgfr13d5RYSQm3kO6CM2Zlv0bUJJw22h-Zt0VfU1bbOaKqNrUgUDSYJTufewzaFtDR_eUKq_BIMI/s400/The-Kings-Speech-Poster-1.jpg" width="400" /></a></div><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Sinema dünyasında 'Ödül Filmi' denen bir kavram vardır. Her sene bir takım filmler prestijli ödül törenlerinde kabul gören kuralların neredeyse tümüne uyacak şekilde tasarlanıp çekilir, ödül sezonuna yakın gösterime sokulur ve yıl içinde izleyici sayısı ve gişe geliri olarak parsayı toplayan çok daha başka filmler varken ödülleri bu filmler silip süpürür, yılın 'ağır topları' olarak onlar daha çok saygı görür. <i>The King's Speech</i> de aslında bu formata birebir uyan bir film. Hatta aldığı 12 Oscar adaylığı ve kazandığı ödüllerden sonra yer yer de biraz bu nedenle eleştirilmekte. Çünkü <i>The Social Network, Inception</i> ve <i>127 Hours</i> gibi filmler daha dinamik, modern ve orijinal yaklaşımlarla çekilmişken <i>The King's Speech</i> 'ağır' film formatına her şeyiyle uyan daha klasik ve olası bir ödülü daha garanti bir yapım. Ancak derdinin sırf bu olduğunu söylemek oldukça insafsız ve yanlış olur. Çünkü her şeyden önce çok samimi bir film var karşımızda. Ödül sezonunda iddialı olacağı kesin ama asla bunun peşinde büyüklük taslamayan, gösteriş yapmayan, kendi halinde büyük olmayı başaran bir yapım. Üstelik bir kraliyet güzellemesi de sayılmaz. </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">İçeriklerinden dolayı kaçınılmaz olarak ülkelerinin yönetimlerini bir şekilde güzelleyen bu tür filmlerden pek hazetmem ama burada çok bariz bir şekilde 'bir insanın' benliğini ve kendine olan saygısını kanıtlaması üzerinde durulduğu için rahatsız olunacak pek bir şey yok. Monarşiye anlayış isteyen bölümler elbette var ancak her şey dozajında. Açıkçası</span></span> <span style="font-family: Verdana,sans-serif;">bu senenin ödül sezonu filmleri içinde <i>Black Swan</i>'la birlikte içime en çok sinen ikinci film olduğunu söylemem gerek.</span><br />
<div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Oyuncu kadrosunda usta isimlerin olduğunu söylemiştim.<span style="font-size: small;"> </span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Colin Firth ve Geoffrey Rush'ın karşılıklı dansını seyretmek çok keyifliydi. Oldukça başarılı bir oyuncu olmasına rağmen özellikle son yıllarda arka arkaya karşımıza çıktığı <i>Bridget Jones'un Günlüğü, Aşk Her Yerde, Nanny McPhee</i> gibi yapımlardan sonra daha çok aklımıza bu tür eğlencelik yapımlarla gelir olan Colin Firth'ü iki sene üstüste çok başarılı performanslarla izliyor olmak ayrıca sevindirici. Geçen sene adından bolca söz ettirdiği <i>A Single Man - Tek Başına Bir Adam</i>'dan sonra <i>The King's Speech'</i>te iyice ezici bir performans sergiliyor. 6. George'un kekemeliği bir an olsun bile yapmacık ve üzerine çalışılmış bir performans izlenimi vermiyor. İzleyici 6. George'un konuşurken sıkılıp utandığı bütün anlarda onunla birlikte strese giriyor neredeyse. Colin Firth bu sene hiç zorlanmadan Oscar'ını almalı. Bir diğer usta Geoffrey Rush zaten oynadığı her filmde bir şahane, burada onun için ayrıca bir paragraf açmaya gerek yok. Keza Kral 5. George rolündeki usta Shakespeare oyuncusu Michael Gambon ve Winston Churchill rolündeki usta karakter oyuncusu Timothy Spall için de. Ancak Helena Bonham Carter'dan biraz bahsetmek lazım. Zira çok iyi bir oyuncu olmakla birlikte özellikle son 10 yıllık dönemde yazılmış ne kadar kaçık, deli ve uçuk abartılı kadın karakter varsa neredeyse hepsine can vermiş olmasından ötürü izleyicinin algısında bir çeşit "çılgın hatun" imajı yaratmış olan Carter'ı çok uzun bir zaman sonra delirmiş gibi bağırıp çağırmadan, kahkahalar atmadan, hoplayıp zıplamadan gayet sessiz sakin ve usturuplu bir performans verirken izlemek, oyuncunun bu yönünün olduğunu da hatırlamak <i>The King's Speech'</i>in en büyük getirilerinden biri. Şimdiye kadar 'Yardımcı Kadın Oyuncu' dalında birkaç tane ödül de kazandı ancak bunu sadece "çatlak kadın" rollerinden sıyrılıp "normal kadın" rolünü canlandırmasına bağlamamak gerek. Çünkü genç Elizabeth rolünde perdede çok çok fazla görünmese bile vücut diliyle, aksanıyla, mimikleriyle oldukça yetkin bir performans sunuyor Bonham Carter.</span></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWS7qJlkAX61HOAaApn3lF3QMv8udC96eSdc1yc6WVYQnHfoc-ozaWhyH1h7ENVTskfICCmnvY4KAFhuWsqrxeEX2sxp1hyphenhyphenL6uSJRBUCzV3BsZnimhSQDWVA_p0xee7d4LmVs9ooI-VoSo/s1600/kings-speech-scores-7-golden-globe-nods_2011_496017-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgWS7qJlkAX61HOAaApn3lF3QMv8udC96eSdc1yc6WVYQnHfoc-ozaWhyH1h7ENVTskfICCmnvY4KAFhuWsqrxeEX2sxp1hyphenhyphenL6uSJRBUCzV3BsZnimhSQDWVA_p0xee7d4LmVs9ooI-VoSo/s400/kings-speech-scores-7-golden-globe-nods_2011_496017-1.jpg" width="400" /></a></div><div style="text-align: center;"></div><div style="text-align: left;"><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Yazının en başında her sene Oscar'lar dağıtıldıktan sonra sinema severlerin illâ ki ikiye bölündüklerini, kendi beğendiği film ödüle layık görülmeyenlerin organizasyona yönelik eleştirilerde bulunduklarını söylemiştim. Özellikle son birkaç yıldır da iki film arasında bir yarış yaşanır oldu. İki sene önce <i>Benjamin Button'ın Tuhaf Hikayesi'</i>ni çok sevenler <i>Slumdog Millionaire'</i>in ödülleri süpürmesine içerlemişti, geçen sene James Cameron'ın ortalığı sallayıp 'Tüm Zamanların En Çok Kazandıran Filmi' haline gelen devasa bir prodüksiyona sahip filmi <i>Avatar'</i>ın Kathryn Bigelow'un <i>The Hurt Locker'</i>ına yenilmesi tepki çekti, bu sene de hemen hemen herkesin çok beğendiği Christopher Nolan'ın <i>Inception'</i>ı adaylık almış olmasına rağmen büyük ödüle ulaşaması biraz zor görünüyor. Nolan severler zaten çoktan yakınmaya başladılar ama sezonun izleyicilerin hepsinden aynı oranda beğeni toplamasa bile ödül verenlerin ağız birliği etmişçesine pek cömert davrandıkları asıl iddialı filmi <i>The Social Network, </i>bunca takdirden sonra olur da 'En İyi Film' Oscar'ını <i>The King's Speech'</i>e kaptırırsa bu sefer pek de fazla kişi yakınmayacaktır sanıyorum. Çünkü bu son dakika sürprizine pek kimsenin ağzından olumsuz bir söz çıkmıyor şimdilik.</span> <span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Son yıllarda İngiliz Kraliyet ailesine dair seyrettiğimiz en önemli yapım, Helen Mirren'ın müthiş performansı haricinde benim çok da güçlü bulmadığım <i>'The Queen'</i>di ama <i>'The King's Speech'</i> belki bir başyapıt olmasa bile, bugün izleyen küçük bir çocuğa yıllar sonra <i>'bir kekeme kral vardı hani, kimdi o'</i> diye bir soru gelse tereddüt etmeden <i>'6. George'</i> diye cevap vermesine sebep olacak kadar etkili bir yapım olmuş.</span></div><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></span>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-71161975110459247222011-01-25T12:41:00.000-08:002011-01-25T12:48:52.993-08:00<div style="color: orange; text-align: center;"><b><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;">127 HOURS - KAYA VE DUVAR ARASINDA TEK BAŞINA</span></span></b></div><div style="color: orange; text-align: center;"><br />
</div><div style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk3Ziz-enWW7kxSiu43RywDGNBYAnELlr1nOIFCwfukUo7CzFwKEH3arLZZQ5jAejiNt_It4qYuDu0b_QilNksvX-OaCB3vKjkFkAV270d66KBtNe6VQ8EBLy_p208Njt4vFSz1qqtI4W0/s1600/127-hours.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="231" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgk3Ziz-enWW7kxSiu43RywDGNBYAnELlr1nOIFCwfukUo7CzFwKEH3arLZZQ5jAejiNt_It4qYuDu0b_QilNksvX-OaCB3vKjkFkAV270d66KBtNe6VQ8EBLy_p208Njt4vFSz1qqtI4W0/s400/127-hours.jpg" width="400" /></a><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: x-small;"> </span></div><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Artık tahmin yürütmek, olur mu olmaz mı demek için vakit geç. Bu sene 27 Şubat Pazar gecesi sahiplerini bulacak olan Oscar ödüllerine aday olan filmler bugün Akademi'den yapılan canlı yayınla açıklandı. Ödül sezonunun en önde gelen ama seyircileri de biraz bölen filmi, Danny Boyle imzalı <i>127 Hours - 127 Saat</i> toplam 6 dalda adaylık elde etti. İki sene önce 'En İyi Film' ve 'En İyi Yönetmen' kategorileri de dahil toplam 8 Oscar ödülü kazandığı <i>Slumdog Millionaire - Milyoner</i>'den sonra Boyle yine iddialı. 'En İyi Film' ödülü zor belki ama eli boş da dönmeyecektir diye tahmin ediyorum. Özellikle kurgu kategorisindeki en güçlü adaylardan biri. Adaylıklar konusuna az sonra tekrar döneceğim ama öncelikle filmin kendisi hakkında birkaç söz söylemek lazım.</span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: x-small;"><a name='more'></a><span style="font-size: small;"><i>127 Saat</i></span><span style="font-size: small;"> öncelikle bir gerçek hayat hikayesi. Çok değil, 2003 yılında annesi de dahil olmak üzere kimselere haber vermeden sırtına çantasını vurduğu gibi Utah'a, Canyonlands Ulusal Parkı'na doğru yolculuğa çıkan genç dağcı Aron Ralston'un başından geçen korkunç bir kaza ve sonrasında yaşanan çok zorlu, sinir yıpratıcı kurtuluş öyküsünü anlatıyor. Bizzat olayın kahramanı Ralston'un kaleme aldığı <i>Between a Rock and a Hard Place </i>isimli kitaptan yönetmen Danny Boyle ve Simon Beaufoy tarafından uyarlanmış. </span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"><i>127 Saat</i> tek bir mekanda ve tek bir karakterle geçen bir film. Üstelik böyle tanımladığınız zaman hiç geçmezmiş gibi bir his yaratması muhtemel olmasına rağmen çok da çabucak geçiveren, su gibi akan bir film. Başrollerinde çoğunlukla gençlerin olduğu, video klip estetiğine sahip, hızlı kurgulu filmlerin altından büyük ustalıkla kalkan Boyle, bu yeteneğini bir kez daha olanca gücüyle ispat ediyor. </span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Tekdüzelik tehlikesini </span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">k</span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">açınılmaz olarak </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">içinde bulundurma ihtimali olan böyle bir öykü için yapılabilecek en iyi şeyi yapıyor : bir an bile sıkıcı olmayan, sarkmayan, ölçülü klostrofobisinin içinde gayet de nefes alan bir film.</span> </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Eğer klostorofobi duygusuna yenik düşmez de karakterin macerasına biraz olsun ortak olabilirseniz ne zaman geçtiğini bile anlamayacağınız bir 90 dakika sizi bekliyor. Ama gerçekten sezonun en iyilerinden biri olacak ya da 6 dalda Oscar'a aday olacak bir film mi?</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0BLPLlURUxlhJQB88alUZmRPBlzT5FRr3oEv0kw5XDynIiDrmu0yXGFNUAp2K-1Xtwb-U-Hhb1hbrhHm_yxjroxz_hx77KrV44rWkHDIQFURBhe1Hl0jJitTrVEIJZu0XDU4suiVb2Dwm/s1600/127-hours-tlr.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="226" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0BLPLlURUxlhJQB88alUZmRPBlzT5FRr3oEv0kw5XDynIiDrmu0yXGFNUAp2K-1Xtwb-U-Hhb1hbrhHm_yxjroxz_hx77KrV44rWkHDIQFURBhe1Hl0jJitTrVEIJZu0XDU4suiVb2Dwm/s400/127-hours-tlr.jpg" width="400" /></a></div><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Açıkçası Danny Boyle ayarındaki yönetmenlerin kendilerini bu kadar sık aralıklarla tekrar etmeleri üzücü bir durum. Yönetmenlerin filmografilerindeki filmleri arasında ortak temalar ve yaklaşımlar bulunması, her filmlerine kendilerine özgü imzalarını atmaları tabii ki çok doğal ve anlayışla karşılanacak bir durum. Ama iş, zirveyi gören başarının bir tekrarına soyunmaya gelince rengi ister istemez değişiyor. <i>127 Saat, </i>kurgusundaki saygı duyulası buluşlara, incelikli senaryosuna, başroldeki James Franco'nun takdir edilesi performansına ve su gibi akıp gidivermesine rağmen ne yazık ki başından sonuna kadar yönetmeni Oscar'lara boğan bir önceki filmi <i>Slumdog Millionaire'</i>in hazır şablonuna oturtularak çekilmiş bir film. Hani bir yerlerden bir şeyleri zorlayıp, özellikle bir çıkarım yapmaya çalışmaya da gerek yok, ayan beyan bir şekilde gözümüzün önünde duruyor. </span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">SM'in kurgusal Jamal'inin yerini burada gerçek bir kişi alıyor, Jamal'in yarışmada sorulan sorular aracılığıyla geri dönülerek anlatılan hayat hikayesinin yerini, burada ölüme yaklaşma düşüncesi eşliğinde geri dönüşler yapılarak gözden geçirilen hayat hikayesi alıyor, hızlı ve video klip estetiğine sahip kurgu numaralarının yerini daha da fazla (hatta bol bol) hızlı ve video klip estetiğine sahip kurgu numaraları, A.R. Rahman'ın müthiş müziklerinin yerini de yine bizzat A.R. Rahman'ın yeni müzikleri alıyor. Hatta filmi yine bol depresif ve bu sefer yer yer bayağı da sabır zorlayan bir 'kendini iyi hisset' filmi olarak yorumlamak da gayet mümkün. Yani iki sene önce Danny Boyle'dan kendisine 8 Oscar kazandıran ne izlediyseniz, bu sene o başarının minimal ölçekte bir tekrarını izliyorsunuz. Oscar adaylıklarında gördüğümüz gibi ödül törenlerinde kendisine yer bulmasını garantileyen bir hazır paket bu. Ama ilk seferinde çok güzel işleyen formül, konu izleyiciler olunca bu defa herkeste aynı etkiyi pek bırakamıyor.</span> </span><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Evet çok akıcı, dinamik, kurgusu güzel bir film ama dar mekanda geçen akıcı bir film olmaktan öteye <i>127 Saat</i>'i bu kadar özel ve vazgeçilmez kılan ne var ki?? Danny Boyle'un artık ne desek boş olacak kurgu cambazlıkları mı yoksa A.R. Rahman'ın kendisini neredeyse bir pop yıldızı gibi üne kavuşturan SM soundtrackindeki performansının ödüllü formülünü birebir takip eden dinlemesi hoş ama fikri orijinallikten uzak olan müzikleri mi??</span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Filmi SM'den ayıran tek büyük farklılık ise James Franco'nun filmi tek başına sırtlaması. Gerçekten oldukça başarılı bir iş çıkartmış, adaylığını da aldı zaten. Özellikle 'radyoda sabah şovu' sahnesindeki performansı (hafiften <i>İki Kule'</i>deki Gollum - Smeagol kapışmasını andırsa da) son derece başarılı ve keyifliydi. En son prestijli performansını Sean Penn'le birlikte rol aldığı <i style="font-family: Verdana,sans-serif;">Milk'</i><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">te </span></span><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">izlediğimiz Franco, </span><i style="font-family: Verdana,sans-serif;">Örümcek Adam</i><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> serisinin Harry'si olarak şöhrete kavuştuğu kariyerinde emin adımlarla ilerlemeye devam ediyor, kendisini takip etmek keyif verici.</span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> Filmin senaryosu ziyadesiyle başarılı ama, onu söyleyeyim. Kurgu anlamında SM'in izinde gitmiş olsa bile öyle bir durumda kalacak bir insanın kurtulmak için başvurabileceği ya da aklından geçireceği her şeyi çok güzel ve ölçülü şekilde dahil etmişler senaryoya. Gayet kaliteli.</span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> Ancak filmin özellikle son sahnelerinin oldukça zorlayıcı olduğunu, Boyle'un izleyiciyi rahatsız etmiş olmak için çekmiş olmamasına rağmen olağanca gerçekliğiyle göstermekten de çekinmediği kurtuluş dakikalarını bünyesi zayıf olan kişilerin gözlerini kaçırmadan, tansiyonlarını düşürmeden kolay kolay izleyemeyeceklerini de not etmek lazım.</span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></span></span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Şimdi yazacaklarım belki şaşırtıcı gelebilir ama benim açımdan durumu bu olsa bile <i>127 Saat</i>'in 'En İyi Film' adaylığı dışındaki bütün kategorilerdeki adaylıkları gayet yerinde. Orijinallikten uzak, evet ama daha önce başarısı kanıtlanmış bir formülün birebir uygulayıcısı olduğunu söylemiştim zaten. Formül hazır olunca adaylıklar da cepte oluyor haliyle. En azından adaylığı hakettiği dallardan dışarı taşmadı. Kaçında ödülü kazanır, kaçında kazanamaz bilinmez. <i>Slumdog Millionaire</i>'i gerçekten çok sevmiş ve aldığı ödüllerin çoğunu da desteklemiş, Akademi'nin basit bir 'kendini iyi hisset' filmine ödül yağdırdığını söyleyerek kıyasıya eleştiren kişilere tersini savunmuştum ama bu sene de benzer bir tablo yaşanacak olursa o kişilerin arasına katılacakların önünde geleceğimi söylemek zorundayım. Çünkü </span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Danny Boyle'u ve sinemasını seven birisi olmama rağmen benim açımdan <i>127 Saat</i> en iyi film olmak için kategorideki diğer adaylarla aşık atacak seviyede olmaktan ziyade en fazla bir akşam oturup keyifle izlenecek, ardından müzikleri indirilip dinlenecek bir seyirlik.</span></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span></span></span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: x-small;"><span style="font-size: small;"> </span> </span></span></span></span></span>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-88230919229385120622011-01-24T02:59:00.000-08:002011-01-24T03:38:00.372-08:00<strong><span style="font-family: Verdana, sans-serif; font-size: large;">BLACK SWAN - KOPAR ZİNCİRLERİNİ SİYAH KUĞU</span></strong><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJv9O4G7CPAcXSZBcQC-3FJ84Vyi39is14VOkg89NRAJ0De4r_xUVl2a-FZbMyuJpQBjXDUjbb6E2DI0OU38kntgpPDDwFH7JpcAeEZPO_DAGnjTBo0g5-AbCeUxboDj66V-06IfPseJMv/s1600/1203-Film-Review-Black-Swan_full_600.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" closure_uid_tcruvm="122" height="266" s5="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgJv9O4G7CPAcXSZBcQC-3FJ84Vyi39is14VOkg89NRAJ0De4r_xUVl2a-FZbMyuJpQBjXDUjbb6E2DI0OU38kntgpPDDwFH7JpcAeEZPO_DAGnjTBo0g5-AbCeUxboDj66V-06IfPseJMv/s400/1203-Film-Review-Black-Swan_full_600.jpg" width="400" /></a><span style="font-family: Verdana;"></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Ödül sezonu boyunca ortalığın tozunu <em>The Social Network</em> kadar attırmış olmasa da bu senenin en çok beğenilen filmlerinin başında gelenlerden biri de Darren Aronofsky imzalı <em>Black Swan - Siyah Kuğu. </em>Özellikle başroldeki Natalie Portman'ın son derece başarılı performansıyla adından söz ettiren yapım, her filminde farklı bir şeyler deneyen yönetmen Aronofsky'nin de boks ringlerinden bale sahnelerine indiği bir çalışma. Her ne kadar birbirine tamamen zıt iki mecra gibi görünüyor olsalar da Aronofsky'e göre <em>Black Swan </em>bir önceki filmi <em>The Wrestler'</em>ın yakın arkadaşı. Çünkü her iki film de farklı sanat dallarını yansıtmak için oyuncularından zorlayıcı performanslar talep ediyor. Yine de siz hikayenin merkezindeki sanat bale olsa bile izleyeceğiniz filmin tütü giymiş, dokunsanız kırılacak porselen bebeklermişçesine masumluk ve zarafet timsali gibi görünen balerinlerin cicili bicili hayatlarının bir kesiti olduğunu sanmayın. Zira Aronofsky'nin filmi tam da bu imajın taban tabana zıttını gösteren çok sağlam bir psikolojik gerilim filmi.</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><a name='more'></a><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Hikayeye göre bir büyüyle beyaz bir kuğuya dönüştürülen prenses hayatının aşkıyla tanışır ancak gizemli ve kötücül siyah rakibe binbir numarayla prensi kendine aşık eder, beyaz kuğu da kederinden intihar eder. Baleyle uğraşan bir sanatçı için Kuğu Gölü Balesi'nde oynayabilmek büyük bir onur. Oyundaki başrolü kapmak ise rüyaların gerçeğe dönüşmesi demek. Nina (Portman) diğer bütün meslektaşları gibi kendini mükemmel olmaya adamış kararlı bir balerin. Kızı için kariyerinden vazgeçmiş eski bir balerin olan hırslı annesi Erica (Barbara Hershey) ile birlikte yaşıyor. Annesinin ideal bir balerin olması ve sözünden çıkmaması için Nina'nın üstünde kurduğu baskı muazzam. Küçük bir kız çocuğu gibi masum bir sesle konuşan, kontrolünü bir an olsun elden bırakmayan, cinselliğini bütün bütüne bastırmış, oyuncaklarla dolu odasında küçük bir melek gibi yaşayan Nina, Kuğu Gölü Balesi'nde saflığın sembolü olan beyaz kuğuyu oynamak için biçilmiş kaftan gibi. Ancak durum beklentisini de aşarak başrolü oynamaya, hem beyaz kuğuyu hem de onun zıttı siyah kuğuyu bir arada canlandırmaya gelince bir şeylerin değişmesi gerekecek. Her iki rolü de mükemmelen canlandırıp alnının akıyla Kuğu Prensesi olabilmek için Nina'nın kendini sonuna kadar serbest ve özgür bırakmayı öğrenmesi, zincirlerini bütün bütüne koparmanın yolunu keşfetmesi gerekecek.</span> <span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Aronofsky'nin filmlerinin alâmet-i farikasıdır, yönetmen filmlerinin hemen hepsinde seyircisinin üstüne üstüne gitmeyi, duyguları ve tahammül sınırlarıyla oynamayı çok sever. Hatta kimilerine göre bu durum - özellikle en ünlü filmi <em>Requiem For A Dream'</em>de, işin açık açık duygu sömürüsü boyutuna vardığı, hoş karşılanmayan bir şeye dönüşür. Şükür ki <em>Black Swan </em>izleyicinin duygularıyla bu derece oynayan bir film değil. Ama Aronofsky yine yapacağını yapıyor. Bu sefer izleyicinin duygularıyla değil zihniyle oynuyor ve başarma hırsının yarattığı yoğun stres altında gitgide paranoyaklaşan ve şizofrenlik sınırlarına varan karakteriyle birlikte izleyicisinin de gerçeklik algılarıyla acımasızca oynuyor. O kadar ki insan bir yerden sonra neyin gerçek, neyin paranoyaklık olduğunu ayırdedemeyecek bir hale geliyor.</span><br />
<span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br />
</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3hYO-Ut3TIwIINB9TAmgHzihXvmCepeAH0wXWtw2wkR1Hc5mH9J5qC85KejwOaV7EHQdct0Vzsupc390_wXeyu5cD4LRCBk-q43as_ETf3EZx-EAPyjONVAyLu-pG74gDTNrP4qpuZhcZ/s1600/black_swan_movie_poster_02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><img border="0" closure_uid_tcruvm="159" height="400" s5="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3hYO-Ut3TIwIINB9TAmgHzihXvmCepeAH0wXWtw2wkR1Hc5mH9J5qC85KejwOaV7EHQdct0Vzsupc390_wXeyu5cD4LRCBk-q43as_ETf3EZx-EAPyjONVAyLu-pG74gDTNrP4qpuZhcZ/s400/black_swan_movie_poster_02.jpg" width="256" /></span></a><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Henüz küçük bir çocukken, Fransız yönetmen Luc Besson'un artık bir modern klasiğe dönüşmüş olan filmi <em>Leon'</em>da usta aktör Jean Reno'yla aşık atarken tanıdığımız güzeller güzeli Natalie Portman, kariyerinin en yoğun ve etkileyici performansıyla karşımıza çıkıyor. Psikolojik olarak çok yoğun bir performans olması haricinde fiziksel olarak da oldukça özveri isteyen Nina rolünün altından büyük başarıyla kalkan Portman, bir anlamda filmin bütün yükünü de omuzlarına almış oluyor. Bu sene ödül törenlerinin de favorisi konumunda. Oscar'larda yüzü gülen kişi kendisi mi olacak, göreceğiz. Ama heykelciği kaldıramayacak olsa bile seyircilerin ve eleştirmenlerin gözünde artık rüştünü ispatladığını söyleyebiliriz. Tabii Aronofsky'nin devamlı hareket halinde olan kamerasının filme kattıklarını da es geçmemek lazım. Portman'ın hareketleri ve figürleriyle birlikte hareket eden, sahnede adeta onunla dans edip, provalara tanıklık eden kamera filmin en az Nina kadar önemli bir karakteri konumunda. Nina'yı zoru başarması için zorlayan eğitmen Thomas rolünde Vincent Cassel, rakibesi Lily rolünde Mila Kunis, Nina'nın selefi, baş balerin Beth MacIntyre rolünde kısa bir süreliğine gördüğümüz Winona Ryder ve pek tabii ki despot anne rolünde oldukça etkileyici bir performans sunan Barbara Hershey de üstlerine düşeni son derece güzel yerine getiren diğer oyuncular. <em>Yönetmenin The Fountain - Kaynak</em> filmine yaptığı müziklerle yıldızı parlayan Clint Mansell de etkileyici müzikleriyle yine izleyenlerin kalbini kazanıyor. Filmin tek kusuru (ya da Aronofsky'nin kasıtlı bir tercihi) Nina'nın yaşadıklarının ne kadarının karakterin zaten pek iyi durumda olmayan akıl sağlığından ne kadarının bu büyük görevin bünyesinde yarattığı ağır baskıdan kaynaklandığının anlaşılamadan muallakta kalması.</span></div><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br />
</span><span style="font-family: Verdana, sans-serif;">Filmlerin Oscar gibi prestijli ödüller kazanmaları hoş bir şey muhakkak. Hele ki bizim de sevdiğimiz filmler bu tür ödülleri kazanırsa keyfimizin daha çok katlandığı da bir gerçek. Şimdiye kadar bu ödül sezonunun bütün iddiali filmleri gibi ister istemez <em>The Social Network</em>'ün gerisinde kalan <em>Black Swan'</em>un yüzü Oscarlar'da ne kadar güler, bilinmez. Çünkü bir yandan tam Oscar'lık bir filmmiş gibi dursa da bir yandan da Akademi için fazlasıyla marjinal. Özellikle Portman ve Kunis arasında yaşanan ateşli dakikaların Akademi'den sağ çıkması pek mümkün değil gibi. Natalie Portman'ın adını adaylıklar arasında duyacağımız, filmi de birkaç kategoride göreceğimiz kesin ama bir mucize yaratmasını beklememek lazım yine de. Onun yerine bir filmin kendini ispat etmek için illâ ki Oscar'ların, BAFTA'ların, Altın Küre'lerin vb. törenlerin onayına ihtiyaç duymadığını, filmlerin asıl sahiplerinin izleyiciler olduğunu da unutmamak lazım. Ödüllere layık görülmek çok hoş bir şey ama <em>Black Swan </em>izleyicilerden tam notu çoktan aldı bile.</span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><span style="font-family: Verdana, sans-serif;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-62558995972441592952011-01-22T05:31:00.000-08:002011-01-22T05:52:25.241-08:00<div style="text-align: center;"><b style="color: red;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">THE SOCIAL NETWORK - FINCHER HAFİF SULARDA</span></span></b></div><div style="text-align: center;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjngjmLqWEv1fzjqfgP41s-x8wD9J5OtRGJ3ffjCndb9NiBr_P-58J6Z_TTZf9fv0nYNlXxfKimdwynU-_fEHa3zaUIxDeb_0M6iXa3yyz_ca4WtIbKEQGyr2oH1FUTCZQeLvNrO-bywW5Q/s1600/untitled.bmp" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjngjmLqWEv1fzjqfgP41s-x8wD9J5OtRGJ3ffjCndb9NiBr_P-58J6Z_TTZf9fv0nYNlXxfKimdwynU-_fEHa3zaUIxDeb_0M6iXa3yyz_ca4WtIbKEQGyr2oH1FUTCZQeLvNrO-bywW5Q/s400/untitled.bmp" width="400" /></a></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">2011 yılı ödül sezonu</span> <span style="font-family: Verdana,sans-serif;">artık yavaş yavaş nihayete ermeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz Pazar gecesi dağıtılan Altın Küre Ödülleri'nden sonra artık geriye en merak edilen ödüller, yani Oscar'lar kaldı. Bu senenin favori yapımı ise çoktan belli oldu. Şimdiye kadarki törenlerin hemen hepsinde bütün önemli ödülleri silip süpüren <i>'The Social Network - Sosyal Ağ'</i>, Akademi'nin zaman zaman yapmaya pek bayıldığı bir son dakika sürprizi çıkmazsa 'En İyi Film' ve büyük olasılıkla 'En İyi Yönetmen' kategorilerinde büyük ödüle ulaşacak. Böylece yönetmen David Fincher da iki sene önce <i>'The Curious Case of Benjamin Button - Benjamin Button'un Tuhaf Hikayesi'</i> ile tam 13 dalda aday olduğu Akademi ödüllerinden sadece teknik dallarda üç ödül kazanabildiği gecenin acısını bu sene çıkartacak. Peki <i>'Sosyal Ağ'</i> nasıl bir film ve Fincher'ın filmografisinde nasıl bir yerde duruyor. Bakalım...</span></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><a name='more'></a>Hepimizin bildiği gibi <i>'The Social Network'</i> günümüzün fenomen sosyal paylaşım sitelerinden en ünlüsü olan Facebook'un kuruluşunu, kurucusu olan Mark Zuckerberg'ün 'sosyal' hayatına da bir bakış atarak anlatıyor. Senarist Aaron Sorkin'in Ben Mezrich'in <i>'The Accidental Billionaires' </i>isimli kitabından yaptığı bir uyarlama. Günümüz üniversite gençliğinin mensuplarına oranla oldukça ayrıksı ve biraz da asosyal bir kişiliğe sahip olarak gösterilen Zuckerberg henüz filmin açılışında uzunca bir ikili sohbetten sonra kız arkadaşı tarafından reddedilmenin hıncını kendisini alkole ya da başka bayanlara vererek değil, odasına kapanıp bir gecede Harvard Üniversitesi'nin server'ını çökertecek seviyede hit alan bir 'üniversiteli kızların hangisi daha güzel - seçin' sitesi kurarak çıkartıyor. Kurduğu bu sitenin ünü o kadar çabuk yayılıyor ki üniversite senatosunda yaptığı şeyin yasallığıyla ilgili bir hesap verme macerasından sonra benzer fikirlere sahip, üstelik de oldukça seçkin sosyal sınıflara ait diğer birkaç bilgisayar çılgınından ortak çalışma yapmak için teklifler alarak Facebook'un kuruluşuna giden yolda ilk önemli adımları atmaya başlıyor.</span></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Senaryonun geri kalanı ve yaşananları izlemek yazıyı okuyan izleyicilere kalsın. Filmin kendisinden bahsetmek gerekirse, <i>The Social Network'</i>ün izlemesi son derece keyifli ve akıcı bir film olduğunu söylemek gerek. David Fincher, <i>'The West Wing' </i>gibi dizilerinde de karakterlerini nefes aldırmadan konuşturmasıyla ünlü senarist Aaron Sorkin'in senaryosundan büyük ölçüde destek alarak temposu neredeyse bir an bile düşmeyen bir filme imza atmış. Bir yandan Facebook gibi fenomen bir sitenin kuruluş hikayesini izlerken bir yandan da Zuckerberg başta olmak üzere bu hikayenin yaratıcısı konumunda olan kişilerin arasında yaşanan entrikalara dinamik bir kurgu eşliğinde tanık oluyoruz. Trent Reznor'un müzikleri de tamamlayıcı konumunda. </span></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiivFyg4yjqVhTdPRYcEJXWliQ0sCv8NJpvs51r6Jl5D5Dz1u5eq0C-d7JAGNhgt_7K8bPHRaTKJqsS56Q-4kWgx5f-Ze3RBIoMkDeEuMvxQp0qTHIXbezfXMiSwwE6nAOy5BSBH9Bbf8ig/s1600/Social_network_film_poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiivFyg4yjqVhTdPRYcEJXWliQ0sCv8NJpvs51r6Jl5D5Dz1u5eq0C-d7JAGNhgt_7K8bPHRaTKJqsS56Q-4kWgx5f-Ze3RBIoMkDeEuMvxQp0qTHIXbezfXMiSwwE6nAOy5BSBH9Bbf8ig/s400/Social_network_film_poster.jpg" width="253" /></a></div><div style="text-align: left;"><br />
</div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Her ne kadar bu sene bütün ödülleri silip süpürüyor olsa da <i>'The Social Network'</i>ün Facebook gibi devamlı hayatlarımızın içinde olan bir internet sitesinin kuruluşunu kendisine konu olarak seçmesi haricinde Hollywood'un klasik 'sıfırdan zirveye' başarı öyküsü formatından çok da farklı ve özgün bir film olduğunu söylemek mümkün değil. İnsan ilişkilerinde biraz ehlileşmesi gereken egzantrik dahi genç tek başına büyük bir başarıya imza atarak milyon dolarlık bir markanın sahibi konumuna geliyor ve bir nev-i kendi Amerikan Rüyası'nı gerçekleştiriyor. Bunu gerçekleştirirken çevresindeki insanlarla arasında yaşanan ilişkiler ise herhangi bir gençlik filminde olan bitenlerden çok da farklı cereyan etmiyor. Aaron Sorkin'in senaryosu herhangi bir şekilde aksamıyor ya da tökezlemiyor ama nihayetinde ortaya çıkan film oturup üzerine uzun uzadıya okumalar yapılacak, kulaklara küpe olacak çıkarımlar aranacak denli derinlikli ve ciddi bir yapım da olamıyor. Zaten belki de bu kadar rahatlıkla 'tüketilen' bir film olması biraz da buradan kaynaklanıyor. Facebook gibi fenomen bir sitenin kuruluşunun arkasındaki motivasyon, sadece kurucusunun kız arkadaşı tarafından reddedildiği için hissettiği kalp kırıklığı ve öfke. Film boyunca olay bir an olsun bundan daha ulvi bir sebebe meyletmiyor. Her şey sevilen kızın gözüne girebilmek, kendisini ona farkettirip beğendirebilmek için yapılıyor. Hal böyle olunca film boyunca olan bitenler de bir grup üniversite gencinin yaşadığı maceralardan daha ileri gidemiyor. Neredeyse bir gençlik filmi gibi diyebiliriz TSN için. Yönetmen David Fincher'ın filmografisindeki hiçbir filminde tanık olmadığımız kadar dinamik, hızlı kurgulu, akıcı ve izlemesi kolay, tüketmesi kolay bir film olması biraz da buradan kaynaklanıyor. Fincher'ın <i>Se7en, Fight Club, Zodiac </i>gibi filmlerindeki derinlikten de, bittikten sonra izleyen üzerinde yarattığı o oturaklı, ağır histen de uzak bir yapım. Kendisi bile filmlerini ikiye ayırdığını söylüyor zaten : Bolca promosyonla gösterime sokulan, kolayca izlenebilen 'movie'ler ve anlatmak istediğini istediği gibi çektiği, bu tür ticari başarıların peşinde olmayan 'film'ler. TSN, Fincher filmografisi içinde ilk kategoriye giren bir yapım. Kötü ya da başarısız bir film hiç değil ama diğer filmlerinin aksine neredeyse en ufak bir Fincher dokunuşu bile sezemediğimiz yönetmenliği ve pek de derinlikli olduğunu söyleyemeyeceğimiz senaryosuyla bunca ödülü silip süpürmesi, her sene 'En İyi Film' ödülü kazanıldıktan sonra mutlaka yaşanan 'haketti mi haketmedi mi' tartışmalarına sebep olması için yeterli gibi görünüyor. </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Çok değil, iki sene önce Danny Boyle'un 8 Oscar kazanan filmi <i>Slumdog Millionaire</i> basit bir 'feel good movie'den fazla bir şey olmadığı söylenerek çok eleştirilmiş, onca Oscar heykelciğini kapması bazı çevrelerde rezalet olarak adlandırılmıştı. Fincher o gece <i>Benjamin Button </i>ile çok iddialıydı (13 dalda adaylık) ama teknik birkaç kategori haricinde istediği sonucu elde edememiş ve yüzündeki memnuniyetsiz ifadeyi Oscar törenlerinde görmeye alışık olduğumuz o yapmacık gülümsemelerle saklamaya da çalışmamıştı. Geçtiğimiz haftalarda verdiği bir röportajında bu tür ödül törenlerinin kendisi için hiç önemli olmadığını, hatta film yapma sürecinin en önemsiz gördüğü kısmı olduğunu söyledi ancak o gece besbelli ki kazanan kişinin kendisi olması gerektiğini düşünmüştü. Nihayet bu sene hem filmiyle hem de yönetimiyle kazanan kişi kendisi olacak gibi görünüyor. Ama bunu kendisinden çoğunlukla görmeye alışık olduğumuz bir 'film'le değil, iki sene önce yenildiği için yüzünün asıldığı <i>Slumdog Millionaire gibi </i>bir 'movie'yle başaracak. TSN'ün <i>Slumdog Millionaire</i> kadar naif bir peri masalı olduğunu söyleyecek değilim elbette ama bu da sanırım TSN ve David Fincher'la ilgili en büyük ironi ve deja vu olsa gerek.</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-27207952444186277132011-01-08T14:08:00.000-08:002011-08-26T05:14:28.422-07:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="background-color: #6aa84f;"></span> <span style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b>HARRY POTTER COLLECTION (YEARS 1-7)</b></span></span></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Dosyayı bitirdim ama yapılması gereken son bir şey kaldı. Geride bıraktığımız bütün filmlerin soundtracklerinden (7.1 de dahil) özel olarak seçtiğim parçalar eşliğinde 10 yıllık macerayı bir de müzikler eşliğinde özetlemek ve anmak için özel bir "Best Of" toplaması sunmak.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><a name='more'></a><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Filmleri izledik, çok büyük ihtimalle hepsinin soundtrack albümleri de hali hazırda ellerimizde var. Ama bu toplama biraz daha farklı. İki bölüme ayrılmış toplam 43 parçadan oluşuyor. Bu 43 parça Harry'le geçen 10 yılı filmlerin en bilinen, en güzel, en başarılı ve hepsinden önemlisi seriyi de en iyi özetleyenleri arasından özenle seçildi. Gelişigüzel olarak değil, belli bir mantığa göre mümkün olduğu kadar hatasız şekilde sıralandı. O mantığı da hemen söyleyeyim :</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Şarkılar herhangi bir filmdeki herhangi bir olay dizisini kronolojik olarak takip etmiyor. Yeni albüm çıkaran herhangi bir grubun ya da sanatçının albümündeki şarkılar gibi birbirini tamamlayacak ve bütünleyecek şekilde sıralandılar. <b style="color: #f1c232;"><span class="bbc_color">Hareketli olan parçaları slowlar takip ediyor, slowların içinde karanlık temalara sahip olanları daha da karanlık olanlar takip ediyor, ağır havayı dağıtmak için sevimli tonlarda olanlar yavaştan giriş yaparken, en nihayetinde en neşeliler de hemen ardı sıra geliyor.</span></b> Filmlerdeki herhangi bir öykü sıralamasını takip etmedim ama seçkiyi oluşturup sıralarken elden geldiğince bir öykü anlatır gibi devamlılık içermesini istedim. </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Bu linklerdeki şarkıları bir </span><b style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span class="bbc_color" style="color: red;">"Unofficial Best Of"</span></b><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> toplaması olarak da düşünebilirsiniz. Yarın bir gün WB. benzer bir albüm yayınlasa içereceği şarkıların %95'ini içeriyor. O yüzden indirmeyi düşünürseniz size tavsiyem, indirdiğiniz zaman öncelikle bu sıralamayla, bir müzik marketten aldığınız resmi bir albümü dinler gibi sıradan dinleyin, amacına ulaşıp ulaşmadığını bir kontrol edin. Ondan sonra isterseniz siler, isterseniz kendi sıralamanızı yapar keyfinize bakarsınız. Yaklaşık 2 saat 15 dakika boyunca dinlemesi son derece keyifli, sihirli bir yolculuğa çıkmanız umuduyla.</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwDXiSd_TLqAHjpcasfxxfOTNFlpyoWAAi-0gRL2EJ5-b_N87a3iXHK_0Gg0fRBOpOjyFhkbid4vrGNvGJQonF23VP63N9ztludR6XEReeMNVVtfr8yf9wFq5RjVLqvQ41jNcy2WECU7zX/s1600/cd1c.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwDXiSd_TLqAHjpcasfxxfOTNFlpyoWAAi-0gRL2EJ5-b_N87a3iXHK_0Gg0fRBOpOjyFhkbid4vrGNvGJQonF23VP63N9ztludR6XEReeMNVVtfr8yf9wFq5RjVLqvQ41jNcy2WECU7zX/s1600/cd1c.jpg" /></a></div><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> <span style="color: #bf9000;"><b><span style="font-size: large;"> </span></b></span></span><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="color: #bf9000;"><b><span style="font-size: large;">CD 1 </span></b></span></span><span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;"> </span><br />
<br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">1. Prologue - John Williams (HP1)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">2. Harry's Wondrous World - John Williams (HP1)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">3. Fawkes The Phoenix - John Williams (HP2)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">4. Aunt Marge's Waltz - John Williams (HP3)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">5. Fireworks - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">6. Flight of the Order of the Phoenix - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">7. Dumbledore's Army - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">8. A Window to the Past - John Williams (HP3)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">9. Harry in Winter - Patrick Doyle (HP4)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">10. In Noctem - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">11. Obliviate - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">12. The Chamber of Secrets - John Williams (HP2)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">13. Quidditch, Third Year - John Williams (HP3)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">14. Snape to Malfoy Manor - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">15. Malfoy's Mission - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">16. Ron Leaves - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">17. The Norwegian Ridgeback and A Change of Season - John Williams (HP1)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">18. Meeting Tom Riddle - John Williams (HP2)</span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span><br />
<br />
<a href="http://www.fileserve.com/file/4WvrZu6" style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">http://www.fileserve.com/file/4WvrZu6</a> <br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"></span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="color: #bf9000;"><b><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">CD 2</span></span></b></span> </span><br />
<br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"></span><span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">1. Opening - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">2. The Quidditch World Cup - Patrick Doyle (HP4)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">3. Sky Battle - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">4. A Journey to Hogwarts - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">5. Double Trouble - John Williams (HP3)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">6. Gilderoy Lockhart - John Williams (HP2)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">7. Lovegood - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">8. Professor Umbridge - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">9. Neville's Waltz - Patrick Doyle (HP4)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">10. Christmas at Hogwarts - John Williams (HP1)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">11. The Room of Requirement - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">12. Godric's Hollow Graveyard - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">13. Buckbeak's Flight - John Williams (HP3)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">14. Potter Waltz - Patrick Doyle (HP4)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">15. The Weasley Stomp - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">16. The Ministry of Magic - Nicholas Hooper (HP5)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">17. The Chess Game - John Williams (HP1)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">18. Bathilda Bagshot - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">19. When Ginny Kissed Harry - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">20. Journey to the Cave - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">21. Farewell to Dobby - Alexandre Desplat (HP7)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">22. Dumbledore's Farewell - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">23. The Friends - Nicholas Hooper (HP6)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">24. Magic Works - The Weird Sisters (HP4)</span><br />
<span style="font-family: "Trebuchet MS",sans-serif;">25. Hedwig's Theme - John Williams (HP1)</span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;"></span> <br />
<a href="http://www.fileserve.com/file/YTZmFzC/CD_2.rar"><u><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">http://www.fileserve.com/file/YTZmFzC/CD_2.rar</span></u></a><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </span>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-83331473854814750832011-01-04T13:58:00.000-08:002011-01-04T13:58:29.388-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"> </span><span style="font-size: x-large;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">HARRY POTTER : ON YIL (KAPANIŞ)</span></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: left;"><span style="font-size: small;">İşte iyisiyle-kötüsüyle, acısıyla-tatlısıyla Harry Potter'la geçen 10 yılın hikayesi. Kitaplardan filmlere geçilirken uyarlamalarda yapılan tercihler ve bazı yönetmen seçimleri dolayısıyla çok eleştiriler alan ve kitapların fanlarıyla arası bir türlü güllük gülistanlık olamayan, ama bir türlü de vazgeçilemeyen Harry Potter serisi, önümüzdeki ay 19 Kasım'da ilk yarısı, ardından 15 Temmuz 2011'de ikinci yarısı gösterime girecek olan 7. film <i>Ölüm Yadigârları'</i>yla birlikte sinemaya veda edecek. Kişiler bazındaki istisnaların kaideyi bozmayacağını göz önünde bulundurarak genel duruma göre rahatlıkla söyleyebiliriz ki, 2001'den bugüne kadar gelen dönemde zamanında çok eleştirilmiş ve hakkında kötü söylenmiş bir çok Harry Potter filmi, yıllar geçtikçe daha sakin ve daha olumlu yorumlar alarak daha fazla sevilir oldular. <b><i>"Yılların geçmesi bir şeyi değiştirmeye yetmez"</i></b> diyecek olan seyirciler için bile film serisi, bir daha kolay kolay biraraya getirilmesi mümkün olmayan devasa oyuncu kadrosu, Hollywood ve İngiliz film sektörünün en kalifiye teknik ekiplerinden birkaçı, yaptıkları işlerle alanlarında her daim saygı ve övgü kazanan bestecileri, görüntü yönetmenleri ve yapım tasarımcısının kaliteli çalışmaları ile her zaman bir şans verilmeyi hakedecek kadar iyi ve 2000'ler popüler sinemasının ilk 10 yılına damga vuran, belirleyici olan bir dev prodüksiyon. Yıllar geçtikçe <b><i>Star Wars - Yıldız Savaşları </i></b>serisi gibi yoğun bir nostalji duygusu yaşatıp eski güzel günleri hatırlatma potansiyeline fazlasıyla sahip olduğu ve daha uzun yıllar boyunca izlenmeye devam edeceği de kesin gibi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;">Yazar J.K. Rowling sözünden geri dönüp yeni kitaplar yazmaz ve WB. para hırsıyla sağdan soldan yeni filmler çıkartmaya uğraşmazsa, bildiğimiz Harry Potter serisi artık bitiyor. Kimbilir, belki başrol oyuncusu Daniel Radcliffe'in dediği gibi bir 30 yıl sonra filmlerin yeniden çevrimleri yapılır ve şimdiki seride başrolleri paylaşan genç oyuncular o yeniden çevrimlerde Hogwarts profesörleri rolünde konuk oyuncular olarak görünürler. Kitapları okumayan seyirciler final filmleri için ne bekleyeceklerini bilmeden, savunmasız bir şekilde bekliyorlar. Final macerasını beğenip beğenmeyecekleri belli olmaz. Filmlerden umduğunu bulamayan fanlar içinse bu son macera için söyleyebileceğim tek bir şey var : Kitapları okudunuz, öyküleri çok iyi biliyorsunuz. Elinizde son bir Harry Potter filmi kalmışken arkanıza yaslanıp, kitaptan çıkanı-değişeni çok fazla kafaya takmadan keyifli birkaç saat geçirip bu maceraya da hoşçakal deyin. Çünkü kitap serisi ne olursa olsun bu film serisi sadece Harry'nin serisi...<b>"Sadece Harry"</b>nin...</span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3eFHdUolxMz161N7S3aWqUomKbaqSzlxxmiOM_z8xSLuDUFJ3HpT9K-AUesB79GrowpEhQ8eVQfPCXI4I0Dh3d9xpcLBFhl3isFV1tcaYjsaLMpljgo6Y9XnmCgx_bqqmgLqcHsV4QxhK/s1600/pedrafilosofalpromo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3eFHdUolxMz161N7S3aWqUomKbaqSzlxxmiOM_z8xSLuDUFJ3HpT9K-AUesB79GrowpEhQ8eVQfPCXI4I0Dh3d9xpcLBFhl3isFV1tcaYjsaLMpljgo6Y9XnmCgx_bqqmgLqcHsV4QxhK/s1600/pedrafilosofalpromo.jpg" /></a></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: left;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif; font-size: small;"> </span></div><div style="text-align: center;"><span style="font-size: x-large;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;"><b> </b></span></span><span style="font-size: x-large;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-family: Georgia,"Times New Roman",serif;">HARRY POTTER : ON YIL</span></b></span><span style="font-size: small;"> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"> </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-47116840097428908022011-01-04T13:26:00.000-08:002011-01-08T14:18:03.005-08:00<div style="text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">BÜYÜCÜLER DÜNYASINDAN EĞLENCELİ TRIVIALAR (3)</span></span></b> </div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Geride bıraktığımız 10 yıl içinde filmlerde eğlenceli hoş tesadüfler de oldu, film çalışanları bazı küçük espriler yaptılar, sette kaçınılmaz olarak bol bol eğlenceli dakikalar yaşandı. En bilinenlerine kısaca bir göz atalım :</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><a name='more'></a>* 2. film <i>Sırlar Odası'</i>nda tanıştığımız, serideki en sevilen ev cini Dobby'i seslendiren sanatçının kendi adı da Toby'di. (Toby Jones) </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFwcXJ_oco7xalJN8y8KWpSyRJhSUdtySN01lVV_BsiEbghP-u75g7LroJpmObs2gmEWSPGBgSe_J494zLv8nKsLOTxEGAb0XrvMaGfR8vSfk0NvYJHqXosXQeuzcfOFCsa2_eQzlkswzJ/s1600/tobyjones.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFwcXJ_oco7xalJN8y8KWpSyRJhSUdtySN01lVV_BsiEbghP-u75g7LroJpmObs2gmEWSPGBgSe_J494zLv8nKsLOTxEGAb0XrvMaGfR8vSfk0NvYJHqXosXQeuzcfOFCsa2_eQzlkswzJ/s1600/tobyjones.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1qCzOEqUHls8AbaiVLlNyagzI6s0bkjMOd8MXwrhjVumYUmMYlKsuH9_qD1ua3ESBj7CTPzZqlF9Evcgwdtr-xrla-xPg_PqNutQrRaYdjU5fDv2suo8W_5SKWTxyvI0UlQ_BWsbenCLk/s1600/200px-Profesordobby.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1qCzOEqUHls8AbaiVLlNyagzI6s0bkjMOd8MXwrhjVumYUmMYlKsuH9_qD1ua3ESBj7CTPzZqlF9Evcgwdtr-xrla-xPg_PqNutQrRaYdjU5fDv2suo8W_5SKWTxyvI0UlQ_BWsbenCLk/s1600/200px-Profesordobby.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">* 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nin kapanış jeneriğindeki yazıların sonlarına doğru fantastik olmayan filmlerden alışık olduğumuz bir garanti verme cümlesi, fantastik bir filme uyarlanmış olarak karşımıza çıktı. Jeneriği hazırlayan stüdyo çalışanları filmin sonuna şu notu düşmüşlerdi :<br />
</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><i>"No Dragons Were Harmed During The Making Of This Film - Bu Filmin Çekimleri Sırasında Hiçbir Ejderha Zarar Görmemiştir"</i></b><br />
<br />
* 1. film <i>Felsefe Taşı'</i>nın çekimleri sırasında henüz küçük birer ufaklık olan üçlünün haşarı kafadarları Daniel Radcliffe ve Rupert Grint, çekimlere ara verildiği bir sırada Hagrid'i canlandıran Robbie Coltrane'in cep telefonunu ellerine geçirip menüsünü Türkçe'ye çevirdiler. Telefonunu eline alınca gördüğü manzara karşısında dehşete düşen Coltrane'in imdadına sette Türkçe bilen bir çalışan yetişti. Telefonun menüsü yine İngilizce'ye çevrildi, Coltrane rahat bir soluk aldı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyhVYKzDvBFGtmySQJSFQ8aFBpTtVxV5e2rqLownWmq985q_vBOwJ1oV2OYpm3NbsIuB5kf37JxTRdDsqZ_bTmFX3LueXAAqFUa0qKNiVKvMbauYFk1PwmNoy5T2hH6dPZLlaBp2D54rfp/s1600/hpronharry603438e8b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgyhVYKzDvBFGtmySQJSFQ8aFBpTtVxV5e2rqLownWmq985q_vBOwJ1oV2OYpm3NbsIuB5kf37JxTRdDsqZ_bTmFX3LueXAAqFUa0qKNiVKvMbauYFk1PwmNoy5T2hH6dPZLlaBp2D54rfp/s1600/hpronharry603438e8b.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM0LF0_OwlVYaf1rVhX18988tY8NDz210E-0FalEUhdIA_s5MLdwDJ1mMeqQo5jLguND2NmYIH4xanm_quCoAFjVI8u9Ds0hHzBEkyRlkr5NUkowS4lEDnZk46P3UAFwznPyzKXNmajoNy/s1600/309px-Hagridpedras.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiM0LF0_OwlVYaf1rVhX18988tY8NDz210E-0FalEUhdIA_s5MLdwDJ1mMeqQo5jLguND2NmYIH4xanm_quCoAFjVI8u9Ds0hHzBEkyRlkr5NUkowS4lEDnZk46P3UAFwznPyzKXNmajoNy/s1600/309px-Hagridpedras.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Maalesef ki film setinde ve seride her zaman bu kadar neşeli anlar yaşanmadı. Trajik olaylar da geride bıraktığımız yıllarda Potter ekibine bazı kaçınılmaz acı deneyimler yaşattı. 1. filmden bu yana Daniel Radcliffe'in dublörlüğünü yapan David Holmes, 7. film <i>Ölüm Yadigârları'</i>nın setinde "Yedi Potter" savaşının çekimleri sırasında oldukça yüksek bir mesafeden yere düşerek omurgasını kırdı. Uzun süre hastanede bacaklarını hissetmeden, iyileşme umuduyla tedavi gören Holmes ne yazık ki artık yürüyemiyor. Filmin çekimleri bitene kadar devamlı sete gelerek çekimleri izleyen Holmes için WB. gerekli tazminatı ödeyecek.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHx948BDkSn5XEsn7EFgmztaX_6FqwM0KI3G09TW6GVztnWz3bU_pUN5A0AzfXdSkfFY3B5Hp6thlVIzciqOryGlAQYiS7qE-h_CfBP32Vjhcdozna-bMKMARa_r5UcXeS6Itp2ax-DKQN/s1600/960xp.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjHx948BDkSn5XEsn7EFgmztaX_6FqwM0KI3G09TW6GVztnWz3bU_pUN5A0AzfXdSkfFY3B5Hp6thlVIzciqOryGlAQYiS7qE-h_CfBP32Vjhcdozna-bMKMARa_r5UcXeS6Itp2ax-DKQN/s1600/960xp.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgvSzglJy__Sb14id0MTu6tvt-GpzxRce1TMUf1ffBTri2BmS8Y8sHrW5gMVZml67QaWCNNVlqxWVT_kIPYwQ8Dd-LgWSWg0HCIiOJ0vDWlDOgxbLtMrqUenCHMiCL8n9YrrQLwA4JA3F3/s1600/davidholmes.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjgvSzglJy__Sb14id0MTu6tvt-GpzxRce1TMUf1ffBTri2BmS8Y8sHrW5gMVZml67QaWCNNVlqxWVT_kIPYwQ8Dd-LgWSWg0HCIiOJ0vDWlDOgxbLtMrqUenCHMiCL8n9YrrQLwA4JA3F3/s1600/davidholmes.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Bir diğer üzücü haber de oyuncu kadrosundan. 6. film <i>Melez Prens'</i>te Slug Kulübü'nün üyelerinden Marcus Belby'i canlandıran Robert Knox, filmdeki çekimlerinin bitmesinden kısa bir süre sonra bir gece kulübünden çıkarken uğradığı bıçaklı saldırı sonucu 24 Kasım 2008'de hayatını kaybetti. Filmde Horace Slughorn karakteri, babası Kurtboğan İksiri'ni icat eden Marcus'u diğer Slug Kulübü üyelerine takdim ediyor, Marcus da iştahla önündeki tatlıyı kaşıklarken, bir yandan da babası ve içkiler konusunda konuşuyordu. Kadrodan ve stüdyodan bazı isimler Knox'un cenaze töreninde hazır bulundular.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhju_WPg3IJ_WAFlOrRtt59a2NyEp2YAUxHVaoSADhsWdv3EbsHB-hTeZVrD9w_g9GzDZlLKXMOHXWMpy78F9DCQljQNRQhNI27MhbHznVxCsNDdjtMCCQJWPiY_jYKHndyCynOl2ulE4bn/s1600/belby.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhju_WPg3IJ_WAFlOrRtt59a2NyEp2YAUxHVaoSADhsWdv3EbsHB-hTeZVrD9w_g9GzDZlLKXMOHXWMpy78F9DCQljQNRQhNI27MhbHznVxCsNDdjtMCCQJWPiY_jYKHndyCynOl2ulE4bn/s1600/belby.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP6FdtuGTU8hoR_5PPnbPmtvZGtpFmGmcZpVLEL-VsMvDbFCZxfLd75suqt_ZB5D6GYtdJnLQLStIqBP4VdeNrCwN3_nJZIZOLeAxcVPUJd67_wW7e8w6ksccbnEjAaV06Osd91-kdcdte/s1600/belby2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjP6FdtuGTU8hoR_5PPnbPmtvZGtpFmGmcZpVLEL-VsMvDbFCZxfLd75suqt_ZB5D6GYtdJnLQLStIqBP4VdeNrCwN3_nJZIZOLeAxcVPUJd67_wW7e8w6ksccbnEjAaV06Osd91-kdcdte/s1600/belby2.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Serideki asıl üçlüyü canlandıran isimlerin filmlerin gösterimleri tamamen bittikten sonra kariyerlerinde ne gibi gelişmeler yaşayacakları henüz belli değil. Buna rağmen Harry Potter serisi, genç oyuncuların isimlerini duyurmalarına, belki de çok zorlukla kazanacakları şöhreti çok kısa zamanda yakalamalarına da yardımcı oldu. 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nde Hufflepuff öğrencisi ve Üçbüyücü Turnuvası'nın Hogwarts şampiyonu Cedric Diggory'i canlandıran Robert Pattinson, o zaman da yaşıtı olan bayanlar tarafından çok beğenilmişti ama asıl patlamasını Harry Potter'dan sonra rol aldığı bir diğer gençlik fenomeni <b><i>Twilight - Alacakaranlık'</i></b>taki, kadınların hayallerini süsleyen mükemmel ve ideal erkek tiplemesi Edward Cullen rolüyle yaşadı. <i>Ateş Kadehi'</i>nde sadece yakışıklı bir okul öğrencisi olmakla yetinmek zorunda olan Pattinson, Edward rolünde başrolü kapıp, bayağı da bir makyaja bulanınca genç kızların nefesleri kesildi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEbXLLWhLITcQzjl0LX8R4LyvtiAob7pWEpHs7NVe5o9pWKzolznKY7H-yRdVdqr0JUz64W0CXWfRELX15STetOPb1ROCXmH_l6X9-5vaGo1z6agJC84fcxp6CucSFY8L1kbhw6Kh9B8aC/s1600/cedricdiggory.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEbXLLWhLITcQzjl0LX8R4LyvtiAob7pWEpHs7NVe5o9pWKzolznKY7H-yRdVdqr0JUz64W0CXWfRELX15STetOPb1ROCXmH_l6X9-5vaGo1z6agJC84fcxp6CucSFY8L1kbhw6Kh9B8aC/s1600/cedricdiggory.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiWHH1qvWAFZNaVIlPRUmg8xl7q90_otii3vZwZiR7fO0C6KBl0oZ6Mkq70PklFCUBf-Ij42chueA9o5-v34RrqkYCvtkM9DuvGHpOuehSpFiRl4deAf14RcZqupuy2WwAMBbYT1uit_Rf/s1600/250px-30434_114159331957909_1025593997845.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgiWHH1qvWAFZNaVIlPRUmg8xl7q90_otii3vZwZiR7fO0C6KBl0oZ6Mkq70PklFCUBf-Ij42chueA9o5-v34RrqkYCvtkM9DuvGHpOuehSpFiRl4deAf14RcZqupuy2WwAMBbYT1uit_Rf/s1600/250px-30434_114159331957909_1025593997845.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- 5. filmde Dumbledore ve Voldemort arasında vuku bulan düello kitaptakine göre tamamen farklı. Kitapta iki dev büyücü birbirlerini tarta tarta, karizmatik lafların edildiği, duygusal etkisi büyük, Jedi'lerin ışın kılıcı düellolarına benzer bir düello yapıyorlardı. Filmdeki düello ise doğadaki dört temel element olan "ateş, hava, su ve toprak" üzerine kurulu. Kitaptaki Jedi tarzı düellonun yerini filmde son derece hızlı ve şiddetli bu düello alıyor. </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Düellonun en başında iki büyücünün muazzam sihir güçleriyle birleşen asaları ayrıldıktan hemen sonra Voldemort Dumbledore'un üstüne alevlerden oluşan devasa bir yılan salıyor. Yılanı geri püskürten Dumbledore Voldemort toparlanana kadar onu Kardeşler Fıskiyesi'nin sularında boğuyor, sulardan son anda kurtulan Voldemort havayı 'bükerek' Dumbledore'a hamle ediyor ama Dumbledore büyüyü Voldemort'a döndürünce Voldemort havayı kollarında toplayıp toplayıp Atriyum'daki camı çerçeveyi aşağı indiriyor. Akabinde de havada uçuşan camları büyünün gücünden yere yapışmış olan Dumbledore ve Harry'nin üzerine gönderince, Dumbledore camları kum tanelerine, yani "toprak"a dönüştürüyor.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihn-c8cD5YYLOZl18RZJbif873u3XBeSidcvgsxdFbX_WGIsM8rn7uu2z-2xtp2Lf23-vtm_cYfDI9rZFtOjaVil71hlYFJnpdbuRYqLCCE0Sjp4eYWGKRy1tGOhyphenhyphen1OVPdr3mvRbYeqIst/s1600/dumbyharryct1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="284" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihn-c8cD5YYLOZl18RZJbif873u3XBeSidcvgsxdFbX_WGIsM8rn7uu2z-2xtp2Lf23-vtm_cYfDI9rZFtOjaVil71hlYFJnpdbuRYqLCCE0Sjp4eYWGKRy1tGOhyphenhyphen1OVPdr3mvRbYeqIst/s640/dumbyharryct1.jpg" width="640" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTARqWN4B4d9d2adsLFFOmDhyphenhyphenCJLdMWaAKSc4FSjZ9092Pj3TwHE25eepCIhVCWhs7jErKi9esiBh4SCKXJmj8VrvIxBAzfk9ju8Q3WZmhXaawThPrhwdjohueOaWc-35h99g5L4z-boDw/s1600/547px-The_flaming_serpent_towering_over_Dumbledore.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTARqWN4B4d9d2adsLFFOmDhyphenhyphenCJLdMWaAKSc4FSjZ9092Pj3TwHE25eepCIhVCWhs7jErKi9esiBh4SCKXJmj8VrvIxBAzfk9ju8Q3WZmhXaawThPrhwdjohueOaWc-35h99g5L4z-boDw/s1600/547px-The_flaming_serpent_towering_over_Dumbledore.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8P1JdLCxapVWGTv3Rn7hl66D9U27HQp8E3UVUFU9f-If8sHGA4nO78GGURJzDF8XoFZa7sUcZ1RVnn1W22N5Ohc_oJzbpohhEQO6wyajeM8pETfmAemD0KErzcRW9cVo9IqukWZgTejYv/s1600/547px-Dumbledore_covering_Voldemort_in_the_water.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi8P1JdLCxapVWGTv3Rn7hl66D9U27HQp8E3UVUFU9f-If8sHGA4nO78GGURJzDF8XoFZa7sUcZ1RVnn1W22N5Ohc_oJzbpohhEQO6wyajeM8pETfmAemD0KErzcRW9cVo9IqukWZgTejYv/s1600/547px-Dumbledore_covering_Voldemort_in_the_water.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUqkm_J8Xv5eq8e-2WsYdDdnut3eplQazRhq1RAVK-fXWGolt5qt7iZ-n5DSIKc_7ALWUp_xD1-XrQxdsvMLQ4cKxJIv3fAUtHTPRZcmpdgPbm7013RTT5_muivdzqVjfWek0_VIO8kivQ/s1600/547px-Dumbledore_shield.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUqkm_J8Xv5eq8e-2WsYdDdnut3eplQazRhq1RAVK-fXWGolt5qt7iZ-n5DSIKc_7ALWUp_xD1-XrQxdsvMLQ4cKxJIv3fAUtHTPRZcmpdgPbm7013RTT5_muivdzqVjfWek0_VIO8kivQ/s1600/547px-Dumbledore_shield.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Harry Potter filmleri kitaplardan beyazperdeye transferleri sırasında uyarlama olarak bir çok eksiklik ve yanlışlık içerdiler. Üstelik sadece senaryolar anlamında da değil. Bazı büyülü sözcükler filmlerde yanlış kullanıldı. Harry Potter dünyasında büyülerin bir isimleri, bir de büyü yapılırken telaffuz edilen büyülü sözcükleri var. Bunlar genelde birbirlerinden farklı. Örneğin, büyünün ismi : Cruciatus - büyülü sözcük : Crucio. Yapmak istediğiniz büyünün gerçekleşmesi için büyünün ismini değil, büyülü sözcükleri söylemelisiniz. Ama bazı filmlerde bu ikisi birbirine karıştırıldı. Örneğin 2. film <i>Sırlar Odası'</i>nda ev cini Dobby'nin Serseri Bludger'ını durdurmak isteyen Hermione <b><i>'Finite Incantato'</i></b> sözü yerine büyünün ismini söyleyerek <b><i>'Finite Incantatem'</i></b> diyordu. Yine Hermione 6. film <i>Melez Prens'</i>te Quidditch denemeleri sırasında şaşırtmak istediği Cormac McLaggen karakterine Kafa Karıştırma Büyüsü 'Confundus'ı uyguluyor ama büyülü sözcük <b><i>'Confundo'</i></b>yu değil, bir kez daha büyünün adı olan <b><i>'Confundus'</i></b>ı telaffuz ediyordu. Filmin bir sahnesinde Melez Prens'in kitabına zoom yapıldığında <b><i>'Sectumsempra'</i></b> lânetinin isminin yanlışlıkla <b><i>'Sectumpsempra'</i></b> olarak yazıldığı görülüyordu. Aynı filmin ve kitabın adı da <b><i>HALF-BLOOD </i></b>Prince olmasına rağmen kitaptaki yazıda "-" işareti unutulmuş, sıfat <b><i>HALF BLOOD</i></b> Prince olarak yazılmıştı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"> </span><span style="font-size: small;">- Harry Potter filmlerinde bir çok detay görsel açıdan mükemmele yakın bir titizlikle perdeye yansıtıldı ancak Voldemort karakterinin yüzüyle gözü bir türlü kitaptaki tasvire %100 uyamadı. 1. film <i>Felsefe Taşı'</i>nda karakterin göz rengi olması gerektiği gibi kırmızı yapılmıştı ancak çoktan yokolup gitmiş olması gereken burnu, küçük çocukları iğrendirmemek için yerli yerinde bırakılmıştı. Voldemort 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nde Ralph Fiennes'in bedeninde yeniden can bulduğunda ise burnu son derece çarpıcı bir şekilde yok edilmiş ama bu sefer de gözleri mavi olarak bırakılmıştı. Çünkü yönetmen Mike Newell ve yapımcılar, gözlerine kırmızı bir lens takıldığı ya da bilgisayar efekti ile gözleri kırmızı renk yapıldığı zaman Fiennes'in bakışlarındaki korkutucu etkinin silinip gittiğini düşünmüşlerdi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-RbzHh3uTjlq5JbmMtVFIB0EQOjE9bevhTqpVy4hq8e_sl2nAuu1sghzkevzIemMO6zXl43VsKUBMKOmNkICia1LT5T6wa0zwm8AVpTVJDNvgBjoRIga3c54hdnsRe6QrXKffzPHgNskC/s1600/Voldemort_in_Movie_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg-RbzHh3uTjlq5JbmMtVFIB0EQOjE9bevhTqpVy4hq8e_sl2nAuu1sghzkevzIemMO6zXl43VsKUBMKOmNkICia1LT5T6wa0zwm8AVpTVJDNvgBjoRIga3c54hdnsRe6QrXKffzPHgNskC/s1600/Voldemort_in_Movie_1.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix9zjpKonp0Z_7KjnBF3UihHFozBu8StF_3V3Wh1O7AqBH1fcfdBklGRj3u1vrLDo0cs-CTGArNoNpHIxZwnXa2xambbmRa3c0qkDr46Y68RJ5S48foRw8I4nOvjpNFnVsWuCsfqgSB7h5/s1600/575pxvoldemortreborn.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEix9zjpKonp0Z_7KjnBF3UihHFozBu8StF_3V3Wh1O7AqBH1fcfdBklGRj3u1vrLDo0cs-CTGArNoNpHIxZwnXa2xambbmRa3c0qkDr46Y68RJ5S48foRw8I4nOvjpNFnVsWuCsfqgSB7h5/s1600/575pxvoldemortreborn.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Ve son olarak...<b><i>Star Wars - Yıldız Savaşları</i></b> serisinde olduğu gibi devasa boyutlarda ve film yapımcıları tarafından da resmi olarak tanınan bir Expanded Universe olayı Harry Potter serisi için oluşmadı. Ancak kendi deyimleriyle Alternate Universe'te kendi fan hikayelerini istedikleri gibi yazan fanlar, karakterlere istedikleri maceraları yaşatıp, kitapları istedikleri gibi devam ettirdiler. Hatta kendi yazdıklarına fazla kapılıp yazar Rowling'in kitaplarına burun bile büktüler. Bu hikayelerde en çok keyif alınan ve konuşulan şeyse karakterlerin kitaplarda yaşamaları mümkün olmayan aşk hayatlarıydı. Çok ilginç karakterler birbirleriyle eşleştirildi ama en çok dikkat çeken, en çok takipçisi olunan ve kendi çapında efsaneleşen aşk hikayesi, serinin düşman karakterleri Harry ve Draco arasında yaşanan tutkulu aşk hikayesiydi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr4m7u3Zoduo_6o_EI-3PRwif3lWROLKr4PgwCg01GFVi0u9CnczyNqjL1lNrzHvLUPMgJIjXmi5uR4hd1FOKnK448rsSFKOCHO2z5Pyoci_dqq80eC8LB8Ed5EpeFi9vmVG4T-XqrqWhg/s1600/412718539f7c340b5ec.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjr4m7u3Zoduo_6o_EI-3PRwif3lWROLKr4PgwCg01GFVi0u9CnczyNqjL1lNrzHvLUPMgJIjXmi5uR4hd1FOKnK448rsSFKOCHO2z5Pyoci_dqq80eC8LB8Ed5EpeFi9vmVG4T-XqrqWhg/s1600/412718539f7c340b5ec.jpg" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-79487522827598867442011-01-04T13:00:00.000-08:002011-01-08T14:19:48.654-08:00<div style="text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">BÜYÜCÜLER DÜNYASINDAN EĞLENCELİ TRIVIALAR (2)</span></span></b> </div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Filmlerdeki göndermeler bunlarla sınırlı değildi. Örneğin 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>nda Hızır Otobüs'ün uyarı sistemi gibi çalışan Küçülmüş Kafa'nın sarfettiği <i>"Little old lady at twelve o'clock! - Saat 12 yönünde yaşlı kadın var!"</i></span> repliği yönetmen Tim Burton'ın 1992 tarihli 2. Batman filmi<span style="font-size: small;"><i> </i><b><i> Batman Returns - Batman Dönüyor'</i></b>da Penguen karakterini canlandıran Danny DeVito'nun sarfettiği repliğin aynısıydı. Küçülmüş Kafa'yı da filmde Şişman Hanım'ı canlandıran Dawn French'in kocası Lenny Henry seslendiriyordu.</span><br />
<br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><a name='more'></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvQryGwaJoqT_ihTWYMLESYule9jPJaFbKy9ffn8cBP3iAegd5qXMxJiVI995ypdybLMxpAeuyUUdhqTtkkyn4i3zqfy7RDtZ6bqCDFwBYZxDJfELdt5Gj0Ul3zI-s_ZxdioWQbv8vX5H9/s1600/hpprisonerofazkabandisc.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvQryGwaJoqT_ihTWYMLESYule9jPJaFbKy9ffn8cBP3iAegd5qXMxJiVI995ypdybLMxpAeuyUUdhqTtkkyn4i3zqfy7RDtZ6bqCDFwBYZxDJfELdt5Gj0Ul3zI-s_ZxdioWQbv8vX5H9/s1600/hpprisonerofazkabandisc.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgObzwbt_g5whl-dWTNl5TOBpIXaLu9WtA9zTYdKq-Z585ExuT2oVRY4cKqB8CDrJFire4sjJpfmfylUdmietYBLd8vHgZXyN43Ii80I5vJNz7HymiFR_BJUdmTBXTg6m6tsSA4Cqs_GJDl/s1600/penguin2287300x448.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgObzwbt_g5whl-dWTNl5TOBpIXaLu9WtA9zTYdKq-Z585ExuT2oVRY4cKqB8CDrJFire4sjJpfmfylUdmietYBLd8vHgZXyN43Ii80I5vJNz7HymiFR_BJUdmTBXTg6m6tsSA4Cqs_GJDl/s1600/penguin2287300x448.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Yine 3. filmden bir gönderme. Yönetmen Alfonso Cuaron, filmin bir sahnesinde <i>Azkaban Tutsağı'</i>ndan hemen önce çektiği <b><i>Y Tu Mama Tambien - Ananı da'</i></b>ya bir selam çakmıştı. Filmde iki erkek bir bayandan oluşan üçlümüz Harry, Ron ve Hermione hipogrif Şahgaga'nın idam edildiği sahnenin sonunda birbirlerine sarılmışlardı. <i>Y Tu Mama Tambien'</i>de ise o filmin iki erkek bir bayandan oluşan üçlüsü filmin sonlarına doğru aynı şekilde birbirlerine sarılarak dans ediyorlardı. Ancak <i>Y Tu Mama Tambien'</i>e yapılan gönderme bununla sınırlı kaldı. Zira filmin devamında Julio, Luisa ve Tenoch üçlü yapmaya başlıyor, alkolün de etkisiyle iki erkek arkadaş sevişiyorlardı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKL1kJT1DARVp4CQRb3JsiZIcRQVGlDkinqCOZE9UUpnVt4fDqqv7w3WC8h-hIYxJgVx2Zpww88AJzLQr5IMM_QhbLzHFH3HqiB5uIE3agEcf0lN-NQ4qSDZryscz66KQIHiHH0ETXgKa4/s1600/imgwebboardjpgw300h225w.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjKL1kJT1DARVp4CQRb3JsiZIcRQVGlDkinqCOZE9UUpnVt4fDqqv7w3WC8h-hIYxJgVx2Zpww88AJzLQr5IMM_QhbLzHFH3HqiB5uIE3agEcf0lN-NQ4qSDZryscz66KQIHiHH0ETXgKa4/s1600/imgwebboardjpgw300h225w.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqCn1wPUXYgtJGKgJnAqpcZ5soToHljg05k2SCnGQy4P3OOXavmXjiDReHttN7PfRiL2IsZP5y7GhZ1zuq91E9pNQ4sA6DGiCmiYAI1ikj9KWIuyVTfLeVy7-OR2xtZ7g-lDIyGT9pA8sn/s1600/17476ytumamalmh9.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhqCn1wPUXYgtJGKgJnAqpcZ5soToHljg05k2SCnGQy4P3OOXavmXjiDReHttN7PfRiL2IsZP5y7GhZ1zuq91E9pNQ4sA6DGiCmiYAI1ikj9KWIuyVTfLeVy7-OR2xtZ7g-lDIyGT9pA8sn/s1600/17476ytumamalmh9.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Harry Potter filmleri yer yer aile şirketi gibi bir görüntü de sundu. Filmlerde çeşitli isimler cameo olarak rol almışlardı ama aynı zamanda seride oynayan bazı oyuncuların ve yönetmenlerin aile üyeleri de filmlerde rol aldı :<br />
<br />
6. film <i>Melez Prens'</i>te Tom Riddle karakterinin 11 yaşındaki halini canlandıran Hero Fiennes-Tiffin, Voldemort karakterini canlandıran Ralph Fiennes'in yeğeniydi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZWxGB2w2J6LBDSxYlFiorsu1-YY6vupbnEOJwEvQfRAOa3OFXuTEWdZRtgPKBwhqceTtkTqZqq4aVrGnjoEZumYU03Hwh06isVUkTMGm4MLPy5psfe3JKmP2BKUQqwCjoyV5hOreFP2tl/s1600/HP1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZWxGB2w2J6LBDSxYlFiorsu1-YY6vupbnEOJwEvQfRAOa3OFXuTEWdZRtgPKBwhqceTtkTqZqq4aVrGnjoEZumYU03Hwh06isVUkTMGm4MLPy5psfe3JKmP2BKUQqwCjoyV5hOreFP2tl/s1600/HP1.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">7. film <i>Ölüm Yadigârları'</i>nda Bill Weasley rolünü canlandıran isimse, Alastor Moody rolünü canlandıran aktör Brendan Gleeson'ın oğlu Domhnall Gleeson.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV0wdl3BFLgQZWnyUDJtvsgiRYl6Z_ZW4JY3HN208c9yxkRaiWIghe3BspMXlkW2nEQgxGANvCmwOPL4lpZxSnlJZ3sI5jDIf6n4A5ZmJC3tv5CDJsIe_wN1mYGHU_vSRtehBV0Y-HaHIA/s1600/250px-B303025b36eb92e5766b5f372ed84c35.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiV0wdl3BFLgQZWnyUDJtvsgiRYl6Z_ZW4JY3HN208c9yxkRaiWIghe3BspMXlkW2nEQgxGANvCmwOPL4lpZxSnlJZ3sI5jDIf6n4A5ZmJC3tv5CDJsIe_wN1mYGHU_vSRtehBV0Y-HaHIA/s1600/250px-B303025b36eb92e5766b5f372ed84c35.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Yine 7. film <i>Ölüm Yadigârları'</i>nda Mafalda Hopkirk karakterini canlandıracak olan isim, Sybill Trelawney rolündeki Emma Thompson'un kız kardeşi Sophie Thompson. Mafalda Hopkirk karakteri ilk kez 5. film <i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı'</i>nda, Harry'e Hogwarts'tan atıldığını bildiren mor dudaklı konuşan bir mektup olarak görünmüştü.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZaikN0biV9Arfeqn7QQ5riDbAdBD2JCz-lBqSM3IK4Fd1C4RsCJyX08JK3ZcI9QTnFi3ij8wgjO5_uypd1rZirnkJbqGV29kHrFtuP9jfv1awTaU85i9E6x8ZyHCLorsY5HKdZ9-BYVkE/s1600/Hopkirk.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiZaikN0biV9Arfeqn7QQ5riDbAdBD2JCz-lBqSM3IK4Fd1C4RsCJyX08JK3ZcI9QTnFi3ij8wgjO5_uypd1rZirnkJbqGV29kHrFtuP9jfv1awTaU85i9E6x8ZyHCLorsY5HKdZ9-BYVkE/s1600/Hopkirk.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0W5MUxRk7I9tsUPrPmSYiR8yl5TpqL4gQuEPFBXjs2ePQ_6k6slytdjeZF4EqcGu1ur8HuxQRBSS8Zv5kMuCdgLVXg7hQpkwjMHvM7s7rNfYLMQYp8tYMBJMvCdSqkabARELtU9PlCVrp/s1600/477pxmafaldahopkirkootp.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh0W5MUxRk7I9tsUPrPmSYiR8yl5TpqL4gQuEPFBXjs2ePQ_6k6slytdjeZF4EqcGu1ur8HuxQRBSS8Zv5kMuCdgLVXg7hQpkwjMHvM7s7rNfYLMQYp8tYMBJMvCdSqkabARELtU9PlCVrp/s1600/477pxmafaldahopkirkootp.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Ve yazar Rowling tarafından bütün oyuncularının İngiliz olması şartı koşulan seride rol almayı başarabilen tek Amerika'lı. Yönetmenlerin kendileri ve isterlerse aile üyeleri, çektikleri bazı filmlerde rol alıyorlar bildiğiniz gibi. Peter Jackson Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi'nin bütün bölümlerinde hem kendisi cameo olarak görünmüş, hem de çocuklarını farklı rollerde oynatmıştı. Harry Potter serisinde ise yönetmen kendini geri çekti ama kızını filmde oynattı. İlk iki filmde Hufflepuff öğrencisi Susan Bones'ı canlandıran Eleanor Columbus, yönetmen Chris Columbus'un kızıydı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYHeVL_akcYmowg0EdmDzK5ULeID4YxhuM0Nk8HPvD-moILPkXNem-zu44UaT1Q4iwU9eKHtJvQ-wOhnxAdBeVk5o3CGkyrK35P6P9K3poKjEsb9WO3EXX1iuXbCswuoJi7lDoufQJgVD9/s1600/Bones_sorting.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYHeVL_akcYmowg0EdmDzK5ULeID4YxhuM0Nk8HPvD-moILPkXNem-zu44UaT1Q4iwU9eKHtJvQ-wOhnxAdBeVk5o3CGkyrK35P6P9K3poKjEsb9WO3EXX1iuXbCswuoJi7lDoufQJgVD9/s1600/Bones_sorting.png" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_f0Y876EzF1zXqMJMtgvQ9FryWCZomUVnzRXd_sX9zSduji-MgrO8ODstR-AbTWAXdSMyFVC-VfJH8tIM5osTyUxAiZc0cHVZKXIl44w0AQRKqtfRGnllTqM79Vx_bcmsaY2v-TUIa3KF/s1600/270px-Susan_hwermion.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj_f0Y876EzF1zXqMJMtgvQ9FryWCZomUVnzRXd_sX9zSduji-MgrO8ODstR-AbTWAXdSMyFVC-VfJH8tIM5osTyUxAiZc0cHVZKXIl44w0AQRKqtfRGnllTqM79Vx_bcmsaY2v-TUIa3KF/s1600/270px-Susan_hwermion.png" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Biraz da dedikodu...Seride rol alan oyunculardan ikisi 90'lı yıllarda evliydiler. Gilderoy Lockhart'ı canlandıran Kenneth Branagh ve Sybill Trelawney'i canlandıran Emma Thompson. Çiftin evlilikleri bir süre sonra çatırdamaya başladı çünkü Branagh başka bir aktrisle evlilik dışı ilişki yaşıyordu : Helena Bonham Carter'la...En nihayetinde evlilik daha fazla yürümedi ve sona erdi, olayın kahramanları kendi yollarına gittiler. 2000'li yıllarda her üçü de Harry Potter filmlerinin kadrosuna katıldılar. Branagh 2., Thompson 3. ve Carter 5. filmde seriye dahil oldu. Thompson ve Carter bu sayede 5. filmin kadrosunda buluşmuş oldular. Yazılan ilk senaryoda St. Mungo Hastanesi'nin akıl hastalıkları koğuşunda yatan Gilderoy Lockhart karakteri de mevcuttu ancak daha sonra çıkartıldı. Eğer Branagh da 5. filmde yer alsaydı bu eski aşk üçgeninin bütün aktörleri aynı filmde buluşmuş olacaklardı. Ama olmadı. Thompson ve Carter'ın karakterlerinin de rolleri aynı sahnelerde değildi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgEtTcjY6Ziq4Rz6HDP5kuKtV7_d60oVDxn99isg2EcTcsRf9Dal0ANPomsrBLC1An_0TLu2Jt2IvXXlDnaS5U8CbDe1LaRqf-R1JSNBaa56orW0XflOJcV-Njk18ZG5ovIgF1gBniu0JO/s1600/250px-Thompson_Emma_-_Trelawney.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgEtTcjY6Ziq4Rz6HDP5kuKtV7_d60oVDxn99isg2EcTcsRf9Dal0ANPomsrBLC1An_0TLu2Jt2IvXXlDnaS5U8CbDe1LaRqf-R1JSNBaa56orW0XflOJcV-Njk18ZG5ovIgF1gBniu0JO/s1600/250px-Thompson_Emma_-_Trelawney.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqXnvxWMa2r2Ov4_DsRq0Dm7KjTnNmVlFoXioPGa0n-L0LhJ10rTzH1h0-YCsVd93S-2joQO5y7csjESzlF1_aejhyphenhypheniMMXCLSHubDnTdDmSK9vKH3y_P5mcUG7VENBG87zTrBt4Ahy7HIR/s1600/KennethBranagh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqXnvxWMa2r2Ov4_DsRq0Dm7KjTnNmVlFoXioPGa0n-L0LhJ10rTzH1h0-YCsVd93S-2joQO5y7csjESzlF1_aejhyphenhypheniMMXCLSHubDnTdDmSK9vKH3y_P5mcUG7VENBG87zTrBt4Ahy7HIR/s1600/KennethBranagh.jpg" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOz7hO0faQJW_NqGKfBMarxaLeRT8j5dQ2ceryitJ7-pKxSnvaf1EYYV-5zhNYiQp6S5pVRNPxzS_h9r9ntLC016rTTovOQSEvVSqBL3fd7k2fdYrPdT4Z4jB-IqHoZoz8VPGgkoMx96cW/s1600/244_carter_helena_101606.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOz7hO0faQJW_NqGKfBMarxaLeRT8j5dQ2ceryitJ7-pKxSnvaf1EYYV-5zhNYiQp6S5pVRNPxzS_h9r9ntLC016rTTovOQSEvVSqBL3fd7k2fdYrPdT4Z4jB-IqHoZoz8VPGgkoMx96cW/s1600/244_carter_helena_101606.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- İngiliz yönetmen Richard Curtis, 2001 yılında küçük oğluyla birlikte 1. film <i>Felsefe Taşı'</i>nın setine konuk olmuştu. Ardından 2003 yılında çok beğenilen romantik-komedi <b><i>Love Actually - Aşk Her Yerde'</i></b>yi çekti. Filmin kadrosu Harry Potter reunion'ı gibiydi. Emma Thompson, Alan Rickman, Frances de la Tour (Madam Maxime) gibi isimler filmde rol almış, daha önce Harry Potter'da rol alması gündemde olan ama programı sıkışık olduğu için değiştirilmek zorunda kalınan Hugh Grant de kadroda yerini almıştı. Hugh Grant filmde İngiltere Başbakanı'nı canlandırmıştı. Daha sonra 6. film <i>Melez Prens'</i>teki İngiltere Başbakanı rolü için yine Hugh Grant'in adı geçti ama karakter senaryonun son versiyonunda yer alamadı. Richard Curtis 2005 yılında 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nin DVD'si için üçlüyle buluşup yarım saatlik bir söyleşi gerçekleştirdi. <i>Love Actually'</i>de rol alan Alan Rickman'ın filmdeki karakterinin ismiyse - tamamen bir tesadüf müdür yoksa gönderme mi bilinmez - Harry'di.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9b46SrWbBVYRHh91oEND01jMX_ke_gTSics84HIkTyAtOa6eT56avvjoGTTpmwrZw5UnPVQCkhV-btisYe2R649ION4_bRCjKffN1XyHYkf_7wIihOuWa8e80x0pJhk3rIagk5PWX4Gro/s1600/alanrickmaninloveactual.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi9b46SrWbBVYRHh91oEND01jMX_ke_gTSics84HIkTyAtOa6eT56avvjoGTTpmwrZw5UnPVQCkhV-btisYe2R649ION4_bRCjKffN1XyHYkf_7wIihOuWa8e80x0pJhk3rIagk5PWX4Gro/s1600/alanrickmaninloveactual.jpg" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-78976538986021374502011-01-04T12:43:00.000-08:002011-01-08T14:26:15.102-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">BÜYÜCÜLER DÜNYASINDAN EĞLENCELİ TRIVIALAR</span></span></b> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Dosyanın başından beri serideki oyuncular, yönetmenler, senaristler, besteciler, görüntü yönetmenleri ve filmlerin kendileri hakkında en dikkat çeken bilgileri, bilinmeyen noktaları paylaştım, uyarlamaların nasıl yapıldığını anlatıp, filmlerin gösterime girdikleri zaman aldıkları eleştirileri ve geçen yıllar içinde haklarında değişen yorumları aktardım. Dosyayı kapatmadan önce son olarak çok daha eğlenceli <b>"trivia"</b> bilgileri paylaşmak istiyorum. Seri hakkında söylenmesi gereken, bilinmeyen ya da dikkat çekmediğini düşündüğüm 3-5 bir şey daha kaldı ama onlar daha magazinel, daha keyifli detaylar. O halde buyurun, başlayalım.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"> <a name='more'></a>- İlk kitabın iki farklı ismi var bildiğiniz üzere : <b><i>Philosopher's Stone</i></b> ve <b><i>Sorcerer's Stone.</i></b> Kitabın orijinal adı bu isimlerden ilki. Ancak seri ABD'de basılmaya başladığı zaman, felsefe alanında iyi bilinen bu terimin küçük çocukların kitabı itici bulmalarına sebep olacağı düşünülerek kitabın adı değiştirildi ve <i>Sorcerer's Stone</i> yapıldı. Yıllar sonra yazar J.K. Rowling'e Harry Potter serisiyle ilgili en büyük pişmanlığının ne olduğu sorulduğunda Rowling, ilk kitabın isminin değiştirilmesine izin verdiği için çok pişman olduğunu, ama o sıralarda ne yazık ki bugünkü kadar sözünü geçirebilen bir konumda olmadığını söyleyecekti. Kitabın iki tane adı olunca, filmler de iki ayrı isimle gösterime sokuldular. Film sadece ABD ve Hindistan'da <i>Sorcerer's Stone</i> ismiyle vizyona girdi, geri kalan bütün ülkelerde ise orijinal adıyla <i>Philosopher's Stone</i> olarak yayınlandı. Filmde söz konusu terimin isminin telaffuz edildiği ve yazılı olarak görüldüğü sahneler iki farklı şekilde çekildi. Stüdyo ABD dışında filmin orijinal ismini kullanmaya dikkat etse bile sermaye sağlayan kişi kendileri oldukları için IMDb gibi sinema sitelerinde ve bazen filmlerin DVD'lerindeki yapım belgesellerinde filmin adı ister istemez <i>Sorcerer's Stone</i> olarak geçiyor ve bu ayrımı bilmeyen kişiler ilk bölümün adını <i>Sorcerer's Stone</i> sanıyorlar.<br />
<br />
Bilmeyenler için anlatalım : <b><i>Philosopher's Stone - Felsefe Taşı,</i></b> Brezilya'lı ünlü yazar Paolo Coelho'nun en meşhur kitabı <b><i>Simyacı'</i></b>da da adından sıklıkla söz edilen, simyacılıkta metalleri saf altına dönüştürdüğü ve doğru kullanımı bilindiği takdirde ölümsüzlük verdiğine inanılan efsanevi bir maddenin adı. <b><i>Sorcerer's Stone</i></b> ise basitçe<b><i> Büyücünün Taşı </i></b>anlamına geliyor.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM0bbWifxPL7t9sjdjI4Koh1rytMiN-V_Nv4KCtPe7x4i8ffSLmVYMDRjMggUkzMV3tmWXotYK5LT49oHkieq8evcO2Jlcq7drnydqfhlE5Hao1Yvw7fjq1UwV6oercJqPJOUjM1qi_ap3/s1600/44353727.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM0bbWifxPL7t9sjdjI4Koh1rytMiN-V_Nv4KCtPe7x4i8ffSLmVYMDRjMggUkzMV3tmWXotYK5LT49oHkieq8evcO2Jlcq7drnydqfhlE5Hao1Yvw7fjq1UwV6oercJqPJOUjM1qi_ap3/s1600/44353727.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- 10 yıllık serinin en büyük başarılarından biri de, elde olmayan sebeplerle değiştirilmek zorunda kalınan oyuncular haricinde ilk günden bu güne oyuncu kadrolarındaki isimleri aynen koruması. Voldemort karakterinin gençliği çeşitli yaş aralıklarıyla canlandırılması gerektiği için Tom Riddle karakterini canlandıran farklı isimleri saymazsak, seride sadece tek bir karakterde oyuncu değişikliği yapıldı. O da aktör Richard Harris'in Hodgkin kanserinden hayatını kaybetmesi nedeniyle Albus Dumbledore rolüne Michael Gambon'un getirilmesi.<br />
<br />
- Seri geride bıraktığımız 9 yıl boyunca <i>"En İyi Sanat Yönetmenliği (2), En İyi Orijinal Müzik (2), En İyi Kostüm Tasarımı, En İyi Görsel Efekt ve En İyi Görüntü Yönetmenliği"</i> dallarında olmak üzere tam 7 kez Oscar ödüllerine aday gösterildi ancak hiçbirini kazanamadı. Akademi'nin heykelciklerini kapmaya en çok yaklaştığı bölümü ise 3. film <i>Azkaban Tutsağı</i> oldu.<br />
<br />
- Harry Potter serisi konuk oyunculuklar ve cameolardan da payına düşeni almış bir seri :<br />
<br />
Öncelikle 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>nda İngiliz müzik grubu <i>The Stone Roses'</i>ın solisti Ian Brown cameo olarak göründü ve büyücülerin favori keyif çatma mekanlarından <i>Çatlak Kazan Hanı'</i>nda bir yandan çayının şekerini karıştırıp, diğer yandan İngiliz bilim adamı Stephen Hawking'in <b><i>A Brief History of Time : From The Big Bang to Black Holes </i></b>kitabını ilgiyle okurken görüldü.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtulYSJ7QXRIC55ztn7R2txbc1JUsDyd5Up3MW3xjkRnHlHebbhxqqzhGEqb1RxX-5TgsvIcA183rDZgYopn7_YszBqUpciNMjP-ErIT8kaX2gi4_OOl3I6P-mT27pHwZ1Ax1SCGwDl2RM/s1600/90796522.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtulYSJ7QXRIC55ztn7R2txbc1JUsDyd5Up3MW3xjkRnHlHebbhxqqzhGEqb1RxX-5TgsvIcA183rDZgYopn7_YszBqUpciNMjP-ErIT8kaX2gi4_OOl3I6P-mT27pHwZ1Ax1SCGwDl2RM/s1600/90796522.png" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Ardından 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nde <b><i>Pulp, Radiohead, All Seeing I ve Add N to (X)</i></b> gruplarının üyeleri, büyücülerin çılgın müzik grubu <b><i>The Weird Sisters - Acayip Kızkardeşler'</i></b>in elemanları olarak filme konuk olup, Noel Balosu'nda <i>'Do The Hippogriff'</i> isimli şarkıyı seslendirdiler.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Jarvis Cocker - Pulp</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK6DnE6mgzz0AUz9KCiOcTkFXc6TrDf1t2_DxFi0dNCEN647PtwksNa1G6C-lS17Z9JzF_-GXSStl_i2KomQuDUVlenTQvk-hnfXWeT2zwUgI19Yvjx1m6O98Cmnt2sWWdX6uUI9UvTMB1/s1600/harrypotterandthegoblet.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhK6DnE6mgzz0AUz9KCiOcTkFXc6TrDf1t2_DxFi0dNCEN647PtwksNa1G6C-lS17Z9JzF_-GXSStl_i2KomQuDUVlenTQvk-hnfXWeT2zwUgI19Yvjx1m6O98Cmnt2sWWdX6uUI9UvTMB1/s1600/harrypotterandthegoblet.jpg" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Jonny Greenwood - Radiohead</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHUJuD3vJ33kcUV99INzMfjA1QiMSNZ88me3g2L-6aOGbtkQ1C_DHYjPfreFeC5h-cR3bTeJFpFBPXLfxvFSerBuwUOyH47P92tKs55F5euAK8bUpJPBIr_nUDxCISsjgUT91UGn0W1wue/s1600/harrypotterandthegoblet2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgHUJuD3vJ33kcUV99INzMfjA1QiMSNZ88me3g2L-6aOGbtkQ1C_DHYjPfreFeC5h-cR3bTeJFpFBPXLfxvFSerBuwUOyH47P92tKs55F5euAK8bUpJPBIr_nUDxCISsjgUT91UGn0W1wue/s1600/harrypotterandthegoblet2.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Phil Selway - Radiohead</b></span><br />
<br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7JLPROHIFaX5-MmT3_qJP6hSwKHKE9jqjnBehzqQvRQMH6hihyphenhyphencUKZbKvAa444-bDnnYB2GmW8MlAf_HTaM016QJyswjfZnr2G7BsxemI7lyoOB8Vvm7P_i7Y3t_CEw_bnPR8zamCZahi/s1600/harrypotterandthegobletr.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7JLPROHIFaX5-MmT3_qJP6hSwKHKE9jqjnBehzqQvRQMH6hihyphenhyphencUKZbKvAa444-bDnnYB2GmW8MlAf_HTaM016QJyswjfZnr2G7BsxemI7lyoOB8Vvm7P_i7Y3t_CEw_bnPR8zamCZahi/s1600/harrypotterandthegobletr.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Steven Claydon - Add N to (X)</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha2xAICX9LD4ORBrxvXY6vXsY0TD-TBeKk91enGDmY4LGt8e1jxxokNQfx9RYgplzKebM-EYaZRcX4jSyIxJK5YdEiioEidldfugoHIs4my-kuD47MzcgGwQU7ALM12bdrJc4XpLFmaTwZ/s1600/harrypotterandthegobletm.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEha2xAICX9LD4ORBrxvXY6vXsY0TD-TBeKk91enGDmY4LGt8e1jxxokNQfx9RYgplzKebM-EYaZRcX4jSyIxJK5YdEiioEidldfugoHIs4my-kuD47MzcgGwQU7ALM12bdrJc4XpLFmaTwZ/s1600/harrypotterandthegobletm.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Jason Buckle - All Seeing I (Soldaki)</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLk8H9BWRDSmEUt74Z7CT0rerLkqc-mm9HAUQraHCJRBZp3Pdwqb9PSZAVpsWoH_L5BX3zpephoa1nhzTukv7CFyQ7WY8oppsvq0i0LE2T6ACik4VVSSV7U4YJvSPTUt3Ini2OAqNlIHD0/s1600/harrypotterandthegoblet3.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgLk8H9BWRDSmEUt74Z7CT0rerLkqc-mm9HAUQraHCJRBZp3Pdwqb9PSZAVpsWoH_L5BX3zpephoa1nhzTukv7CFyQ7WY8oppsvq0i0LE2T6ACik4VVSSV7U4YJvSPTUt3Ini2OAqNlIHD0/s1600/harrypotterandthegoblet3.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b>Steve Mackey - Pulp (Soldaki)</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFOgBBgVs_NvIh6juDmEKE6eeoZgJQd4Zwfb5q_OBgadZ563dN7qULTsjvrCDghSKbhDtqq-WbNK9LwZ585kjnhu_ayChhqbd62PRls1uoA62vlJg3K49u0taVkSH0WCaRDP_LSnFXdhxw/s1600/harrypotterandthegobletqh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFOgBBgVs_NvIh6juDmEKE6eeoZgJQd4Zwfb5q_OBgadZ563dN7qULTsjvrCDghSKbhDtqq-WbNK9LwZ585kjnhu_ayChhqbd62PRls1uoA62vlJg3K49u0taVkSH0WCaRDP_LSnFXdhxw/s1600/harrypotterandthegobletqh.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Önümüzdeki ay gösterime girecek olan 7. filmde de yine İngilizler'in ünlü grubu Kaiser Chiefs'in solisti Ricky Wilson küçük bir rolde görünecek. Ancak serinin fanı olan Wilson'ın kim olarak hangi sahnede görüneceği henüz bilinmiyor.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB92-yhvGyaaXYySqaN-gB0XbjXVkpKLdihSQw513wjSysbLxMEFr_UCrSMHdM1QIp9fhaAElPwR1FoVSDf3FKHezuauJ-8A46HktpfKMpQZEEC1QuhFyBxJ1vmKahLrtGycFyBj8f9fST/s1600/43036435.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgB92-yhvGyaaXYySqaN-gB0XbjXVkpKLdihSQw513wjSysbLxMEFr_UCrSMHdM1QIp9fhaAElPwR1FoVSDf3FKHezuauJ-8A46HktpfKMpQZEEC1QuhFyBxJ1vmKahLrtGycFyBj8f9fST/s1600/43036435.png" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">- Seri kendi içinde eğlenceli anlara ve göndermelere de sahip. Örneğin 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>nın en başarılı görsel efektlerinden biri olan hipogrif Şahgaga, sinema tarihinde altını pisleten ilk CGI karakteri.</span><br />
<br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbHR1DfAQP90ONNGbHo2IY-8bHihP7xA-KNrQflNNO0_6OPRidV_OQyXFgkTijsMqipCnm9MZK4Mzn1lmFaYKpuR-igJ8E7_VuZHGqwoHSNdQr37SlLfIuFv-Ter3sfmNT7C0zzy63vTHx/s1600/snapshot20070620175102h.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbHR1DfAQP90ONNGbHo2IY-8bHihP7xA-KNrQflNNO0_6OPRidV_OQyXFgkTijsMqipCnm9MZK4Mzn1lmFaYKpuR-igJ8E7_VuZHGqwoHSNdQr37SlLfIuFv-Ter3sfmNT7C0zzy63vTHx/s1600/snapshot20070620175102h.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nde Alastor 'Deli-Göz' Moody karakterini canlandıran Brendan Gleeson, Üçbüyücü Turnuvası'nın İkinci Görev'inde ne kadar zaman kaldığını kontrol etmek için cep saatine baktığında, aslında rol aldığı bir önceki film <i>28 Days Later - 28 Gün Sonra'</i>nın afişine bakıyordu.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBClZJMWaODHu767211-nakSXTlA9vue7pLXz7yN4bZz-Wqxd_o2PqHr7GnN_BL7kYVBM3hU55V7FgJbBhD4lW1qHz0TvLpTmB6S0Nmvl-aUJ-5Ic36w9EXh5rL5wFuNZdY6Jj-D3wKVQ8/s1600/pdvd000xs7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhBClZJMWaODHu767211-nakSXTlA9vue7pLXz7yN4bZz-Wqxd_o2PqHr7GnN_BL7kYVBM3hU55V7FgJbBhD4lW1qHz0TvLpTmB6S0Nmvl-aUJ-5Ic36w9EXh5rL5wFuNZdY6Jj-D3wKVQ8/s400/pdvd000xs7.jpg" width="400" /></a></span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9DbWeHkrNx1-PLM_lSPNNqspNCA_fH0yAINRpkfDOKIULXgXhHDwa1jQ67yH2epYb6q_3HVQe0PDCOxPqa-n_rAAYZ2CC2DEPuI8mmQeeV-4xqQlo6v-YFdxelIskdcOIEMIFirWAFTuI/s1600/28_days_later.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="300" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9DbWeHkrNx1-PLM_lSPNNqspNCA_fH0yAINRpkfDOKIULXgXhHDwa1jQ67yH2epYb6q_3HVQe0PDCOxPqa-n_rAAYZ2CC2DEPuI8mmQeeV-4xqQlo6v-YFdxelIskdcOIEMIFirWAFTuI/s400/28_days_later.jpg" width="400" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-38011442192795366692011-01-04T12:21:00.000-08:002011-01-04T12:21:02.999-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">MÜZİKLER, LENSLER, SETLER - SİHRİN KAMERA ARKASINDAKİ İSİMLER</span></span></b> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Artık son bölüme geçip, yavaş yavaş toparlanmanın zamanı geldi. Ancak 3. bölüme geçmeden önce isimleri ve resimleriyle adlarını anıp, film serisine yaptıkları unutulmaz katkıları hatırlatmam gereken birkaç kişi daha var. Filmlerin bestecileri, görüntü yönetmenleri ve yapım tasarımcısı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><a name='more'></a>Sırasıyla John Williams (3 - Felsefe Taşı, Sırlar Odası, Azkaban Tutsağı)</span></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6T-7hSnYVEolY6zTIPqreF5y0BM8V9Gw7kj5gIevcIhwwRg-IOdK-eTZZpwI86R-rppzoyWRb2Ni28QNhcEUZKodF81dtJlVmhu2d_MJpFKb9hdO2JFGrhG0lcBCTPN49vfVpAid0M3Ci/s1600/250px-Johnwilliams.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi6T-7hSnYVEolY6zTIPqreF5y0BM8V9Gw7kj5gIevcIhwwRg-IOdK-eTZZpwI86R-rppzoyWRb2Ni28QNhcEUZKodF81dtJlVmhu2d_MJpFKb9hdO2JFGrhG0lcBCTPN49vfVpAid0M3Ci/s1600/250px-Johnwilliams.jpg" /></a></div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Patrick Doyle (1 - Ateş Kadehi)</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh730DkYW7zFWcZLgwoMExBnYqb_5sqbRMO-vCBU6I76xq9mHhgVcLoN9db2a80203uIcj5_ZWECi9n6ONZ4gIxQEIZf3jl2IrgDdAo5TCvwVcUp8TMkhPHDETsRd46Hawm9OwU_f50cU4N/s1600/Patrick-Doyle-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh730DkYW7zFWcZLgwoMExBnYqb_5sqbRMO-vCBU6I76xq9mHhgVcLoN9db2a80203uIcj5_ZWECi9n6ONZ4gIxQEIZf3jl2IrgDdAo5TCvwVcUp8TMkhPHDETsRd46Hawm9OwU_f50cU4N/s1600/Patrick-Doyle-1.jpg" /></a></div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Nicholas Hooper (2 - Zümrüdüanka Yoldaşlığı, Melez Prens)</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3fatxrakndx3OzkCSrrXpc4TAlK600tVmDNm0rKyzN_aB1_hawaLht9MdSSuCz0RdgORgVkeyHCbusak2D7dmZw0jUOCvMhMWGDniz4V0fSpHzEwDirO5AVAbE4EnZSf0rg5CHxUtLzgT/s1600/NicholasHooper1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3fatxrakndx3OzkCSrrXpc4TAlK600tVmDNm0rKyzN_aB1_hawaLht9MdSSuCz0RdgORgVkeyHCbusak2D7dmZw0jUOCvMhMWGDniz4V0fSpHzEwDirO5AVAbE4EnZSf0rg5CHxUtLzgT/s1600/NicholasHooper1.jpg" /></a></div><br />
<span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Son filmde de Alexandre Desplat (2 - Ölüm Yadigârları Bölüm 1 ve Bölüm 2)</span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1-JanxGfGlNwXxGhgHgsQYVgm_GFvP4-ejCqdmgkR6amV-OBdtwfzQNhP4k_hXrwrgjm_TNFff43ujFLaFGBZQJPa3Vh96Iz8SiFSh6_PeE5l561nS5GErpb-ywQjhdFJW-Y8UB9NNNDX/s1600/alexandredesplat28compo.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj1-JanxGfGlNwXxGhgHgsQYVgm_GFvP4-ejCqdmgkR6amV-OBdtwfzQNhP4k_hXrwrgjm_TNFff43ujFLaFGBZQJPa3Vh96Iz8SiFSh6_PeE5l561nS5GErpb-ywQjhdFJW-Y8UB9NNNDX/s1600/alexandredesplat28compo.jpg" /></a></div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;">yaptıkları bestelerle Harry'nin sihirli yolculuğunu notalara ve duygulara döken isimlerdi.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Filmlerin görsel büyüleyiciliğini tamamlayan görüntü yönetmenleri ve çalıştıkları filmler de şöyleydi :<br />
<br />
<b>John Seale (1), Roger Pratt (2-4), Michael Seresin (3), Slawomir Idziak (5), Bruno Delbonnel (6) ve Eduardo Serra (7.1 - 7.2)</b> </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Ve muhteşem Stuart Craig...1. günden itibaren Harry Potter serisi için çalışmaya başladı. Chris Columbus'tan sonra gelen her yönetmene istemezlerse kendisiyle çalışmak zorunda olmadıklarını söyledi. Ancak çıkarttığı iş o kadar muazzamdı ve o kadar çok insanın kalbini kazandı ki, yönetmenler, besteciler, görüntü yönetmenleri gelip geçti ama o 10 yıl boyunca teknik kadroda değişmeyen bir-iki isimden biri olarak yerinde kaldı. Çoktan hakettiği Oscar heykelciğine son filmle birlikte biraz olsun yaklaşabilecek mi göreceğiz.</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiuxmlFoy63Mywa58RSovJdyQ2njAMmfU-FZ5-6hDJBc7U4FbFv-7hmP_4-zLwvu3naBoq_dZMySpu2nqI1yVy0965HE0oa3mCYj-ycfckysbQdPZOErzaTDsAusnbl10jF9qZELguBrah/s1600/56492665.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhiuxmlFoy63Mywa58RSovJdyQ2njAMmfU-FZ5-6hDJBc7U4FbFv-7hmP_4-zLwvu3naBoq_dZMySpu2nqI1yVy0965HE0oa3mCYj-ycfckysbQdPZOErzaTDsAusnbl10jF9qZELguBrah/s1600/56492665.png" /></a></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-55541608726049608982011-01-03T17:47:00.000-08:002011-01-08T14:27:05.655-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">MELEZ PRENS (ELEŞTİRİLER)</span></span></b> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Filmler ne kadar kötü eleştiri alırsa alsın, her yeni Potter filmi merakla beklenmeye devam eder. Son iki filmin yurtdışında karışık ama çoğunlukla olumlu, Türkiye'de ise çoğunlukla olumsuz eleştiriler almış olmalarına rağmen meraklıları 6. film için de gün saymaya başlamış, 21 Kasım 2008 tarihinin bir an önce gelmesini bekliyorlardı. Tam bu sırada WB. sabırsızlıkla bu tarihi bekleyen sinema seyircilerini çok kızdıran bir karar alarak filmi tam 8 ay ileri bir tarih olan 15 Temmuz 2009'a kaydırdı. Böyle bir şey serinin tarihinde ilk kez oluyordu ve ilk defa iki Potter filminin arasına tam 2 yıllık bir ara girmiş oluyordu. Stüdyo bu kararının sebebini o sene gösterime girip ortalığı altüst eden <i>The Dark Knight - Kara Şövalye'</i>den yeteri kadar para kazanmaları ve nispeten zayıf geçecek olan yaz dönemini Harry Potter ile güçlendirmek istemeleri olarak açıkladı. Film ayrıca son iki filmin <b>PG-13</b> sınıflandırmasından sonra tekrar <b>PG</b> </span>sınıfına düşerek bu anlamda da seriye bir geri adım attırdı. Nihayet 15 Temmuz 2009 tarihi gelip film gösterime girdiğinde ise ilk defa olarak yurtdışı ve Türkiye çapındaki eleştiriler taban tabana zıt noktalara düştü.<br />
<br />
<a name='more'></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><i>Melez Prens</i>, yurtdışında 5. film <i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı'</i>ndan da daha büyük bir beğeniyle karşılandı. Aralarda tek tük olanlar haricinde filme dair kötü yorum neredeyse yok gibiydi. Çoğunluk bir önceki filme göre daha kendinden emin davranarak daha profesyonel bir film çeken yönetmen David Yates'i ve teknik kadroyu övgülere boğdu. <b><i>Hollywood.com'</i></b>dan <b><i>Paul Dergarabedian</i></b>, filmi Yüzüklerin Efendisi Üçlemesi'yle yan yana koyarak filmin o yıl için <i>"muhtemel bir Oscar yarışçısı"</i> olabileceğini söyledi. Dergarabedian yazısında Sir Michael Gambon, Alan Rickman ve Daniel Radcliffe'in performanslarını fazlasıyla övdü ve <b><i>"Melez Prens stil ile özü, özel efektleri, duyguları ve hepsinden önemlisi genç olsun olmasın bütün aktörlerden muhteşem performansları birleştiren bir gövde gösterisi"</i></b> yorumunu yaptı. <b>Variety'</b>den <b>Todd McCarthy</b> filmi ; <i>"göz kamaştırıcı şekilde iyi çekilmiş, önceki bölümlerden daha az hayalperest bir film olmuş" </i>sözleriyle övdü. Bir önceki filmi beğenmeyen <b>The Hollywood Reporter</b> eleştirmeni<b> Kirk Honeycutt</b> ise filmin ilk yarısını salakça ve tartışılır bulmasına rağmen ikinci yarısında kendine geldiğini ve toparladığını söyledi. Ayrıca <b><i>"besteci Nicholas Hooper, görüntü yönetmeni Bruno Delbonnel ve yapım tasarımcısı Stuart Craig'in birlikte güçlü ve coşkulu bir film sunduklarını" </i></b></span>sözlerine ekleyerek filme olan beğenisini dile getirdi.<span style="font-size: small;"><b> </b><b>IGN'</b>den <b>Chris Tilly</b>, <b><i>"filmin süresi çok uzun olduğu için yer yer durağanlaşsa da göz alıcı görsellik ve çoğunlukla müthiş performanslar sayesinde asla çok uzun hissi vermediğini, filmin şimdiye kadarki Potter filmleri içinde en muazzam görünen film olduğunu"</i></b> yazdı. Jim Broadbent ve Helena Bonham Carter da övülen oyuncular arasındaydı. Filmi beğenmeyenler cephesinde ise <b>David Stratton</b>, <b><i>"kitapları okumayan seyirciler için filmlerin artık anlaşılmazlık sınırına gelip dayandığını, filmin biraz can sıkıcı olduğunu ve önceki bölümlere göre görsel açıdan da daha az ilgi çekici olduğunu"</i></b> söyleyerek filme 2.5/5 puan verdi. <b>SFX Magazine'</b>den <b>Dave Golder</b> ise filmin büyük çoğunluğunun gençlerin aşk ilişkilerine adanmasından hoşlanmadı ama genel anlamda filmi yine de oldukça eğlenceli bulduğunu ekledi.</span> </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHeqY7BGmteu304hlH7pnHZuYwUJE2GZhHLpePjCOrfbgcqzXnoqJc4VNYM_aQKWsAhk4mJspy2B84oWhIoM8z951ht4Q6jCOSIprGeK6_-nX9TbyoE1Rq6aNG-oXTa4ZzEY-OnX8ecKTv/s1600/250px-HBP_Main_PotterOneSheet_5-21-09.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhHeqY7BGmteu304hlH7pnHZuYwUJE2GZhHLpePjCOrfbgcqzXnoqJc4VNYM_aQKWsAhk4mJspy2B84oWhIoM8z951ht4Q6jCOSIprGeK6_-nX9TbyoE1Rq6aNG-oXTa4ZzEY-OnX8ecKTv/s1600/250px-HBP_Main_PotterOneSheet_5-21-09.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Türkiye'ye geldiğimiz zaman ise olayın rengi tamamen değişiyor. Ne sinema eleştirmenleri cephesinde, ne kitabın fanları cephesinde, ne de standart sinema izleyicileri cephesinde film buralarda ne İsa'ya ne de Musa'ya yaranamadı. Tabir-i caizse topyekün bir şekilde filmin suratına tükürüldü. Yıllar önce Alfonso Cuaron'un çektiği 3. film için <b><i>"Cuaron Harry Potter'ı anlamamış, anlamaya da çalışmamış"</i></b> diye eleştirilerini sıralayan <b>Sevin Okyay</b>, bu sefer aynı sözleri <i>Melez Prens</i> için söyledi. <i><b>"David Yates'in Harry Potter'ı Alfonso Cuaron ya da Mike Newell kadar iyi anladığını düşünmüyorum" </b></i>dedi. Okyay birkaç hafta sonra bir internet sitesine verdiği röportajda <b><i>"aslında film iyiydi, gayet iyiydi ama kitapları unutmak mümkün olmuyor işte"</i></b> sözlerini sarfedecekti. Radikal'den <b>Uğur Vardan</b>, <b><i>"hiçbir Harry Potter filminin ilk iki film kadar vasat olmadığını, bu filmin de ilk 15 dakikasının nefes kestiğini ancak genelinde ne yazık ki Columbus'un filmleri gibi vasat sularda dolaştığını"</i></b> yazdı. <b>Sinema </b>dergisi yazarlarından, bir önceki filmi de beğenmeyen <b>Murat Emir Eren,</b></span> derginin Eylül 2009 tarihli sayısında yazdığı eleştiri yazısında 6. filmi açık açık<span style="font-size: small;"><b><i> 'bir uyarlama rezaleti' </i></b>olarak ilân etti.<b><i>"3. ve biraz da 4. filmleri bir kenara ayırırsak Melez Prens, o zamandan beri devamlı bir düşüş içinde olan stüdyonun resmi intihar girişimi kıvamında"</i></b> gibi ağır ifadeler kullandı. Ancak en ağır tepkiyi duayen sinema eleştirmeni <b>Atilla Dorsay </b>verdi. Dorsay, Sabah gazetesindeki köşesinde eleştirinin dozunu öyle bir abarttı ki, serinin fanları filme bu kadar sert tepki göstermediler desek yeri. Dorsay ağzına ne gelirse söyleyip filmi yerden yere vurdu. <b><i>"Kim ne derse desin susmayacağını, çünkü kendisinin bir fenomene değil sinema sanatına aşık olduğunu ve bu ortadaki şeyin sinemayla zerre kadar alâkası olmadığını" </i></b>söyledi. 7. film bahane edilerek filmden çıkartılan savaş sahnelerini ve cenaze sahnesini hatırlatan Dorsay ; <b><i>"adamlardaki mantığa bakar mısınız"</i></b> diye veryansın etti. <b><i>"İlgi çekici ciddi bir hikaye izlemek dururken bir avuç ergenin saçma sapan aşk hayatlarını kim ne yapsın ki"</i></b> diye isyan eden Dorsay filmi son 10 yılın popüler sinemasında çekilmiş en kötü aksiyon filmi olarak idam etti. Film dediğim gibi kitabın fanlarından da standart sinema izleyicisinden de yüz bulamadı. Filmin bu kadar çok ergen romantizmine bulanmış olmasını gündemde olan bir diğer fenomen <b><i>Twilight - Alacakaranlık'</i></b>la rekabet etme isteğine bağlayanlar bile oldu. Hem sinema eleştirmenleri, hem de sinema izleyicileri arasında böyle bir sebebi filmin kötü olması için bahane olarak görmeyen çok sınırlı bir kesim <i>Melez Prens'</i>i cidden çok beğendi ama hakaret boyutuna varan bütün bu eleştiriler arasında sesleri pek duyulmadı, duyulacak gibi olanlar da susturuldu.<br />
</span> </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><i style="font-family: Verdana,sans-serif;">Melez Prens</i><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"> bugün ABD başta olmak üzere yurtdışında 3. film</span> <i>Azkaban Tutsağı</i> ve 4. film <i>Ateş Kadehi</i>'nden sonra serinin en yüksek övgülere sahip, en beğenilen 3. filmi konumunda. Türkiye'den gelen aşırı tepkilerin bir benzerini ise başka bir ülkede görmek mümkün değil gibi. Ergenliğini yaşamakta olan karakterlerin aşk hayatları yurtdışındaki kitleler için asla bu kadar ciddi bir sorun teşkil etmemiş ve film olması gerektiği gibi Voldemort'un hayat hikayesini anlatmasa bile kitabın ruhunu başarıyla yansıttığı için bu nedenle el üstünde tutulmuşken, önceki filmlerde yaşandığını gördüğümüz, zaman ilerledikçe hakkını teslim etme durumu 6. film için şimdilik Türkiye'li seyirciden gelmesi mümkün olmayan bir cömertlik gibi görünüyor. Filmin Rotten Tomatoes'deki puanı <b>83/100</b>, Metacritic'teki puanı <b>78/100.</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4l5qh7nLH5U6eQb15g0lOEJW_9JttsZgA35rb8etVSvfJFqtDXzkjJ7KcMXQbkT9K0kbZzN_K7sSvNop-gxmpAhimWtck3xK8sdRpXLx_zeUs-90gmWNemH3E7vwsy-PE5TWwo7Mkpjjv/s1600/342px-Davidyatesdh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4l5qh7nLH5U6eQb15g0lOEJW_9JttsZgA35rb8etVSvfJFqtDXzkjJ7KcMXQbkT9K0kbZzN_K7sSvNop-gxmpAhimWtck3xK8sdRpXLx_zeUs-90gmWNemH3E7vwsy-PE5TWwo7Mkpjjv/s1600/342px-Davidyatesdh.jpg" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-14603882163907820482011-01-03T17:26:00.000-08:002011-01-08T14:27:47.599-08:00<div style="text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">ZÜMRÜDÜANKA YOLDAŞLIĞI (ELEŞTİRİLER)</span></span></b> </div><br />
<div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">11 Temmuz 2007, ABD...12 Temmuz 2007, İngiltere...Yine standart 1.5 senelik bekleyişten, filmin beyin takımında yönetmenden senariste, hatta besteciye kadar yapılan radikal değişikliklerden ve şaşırtıcı bir şekilde serinin en kalın kitabının şimdiye kadarki en kısa film olacağının açıklanmasından sonra, müthiş fragmanların da etkisiyle çok büyük bir merak içinde beklenen 5. film <i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı</i> gösterime girdi. 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>yla yeni bir yöne saparak ciddileşen seri, o yoldan sapmadan kendi içinde ikinci bir yol ayrımına gelmişti. Serinin <b>"Voldemort Öncesi"</b> dönemi kapanmış, <b>"Voldemort Sonrası"</b> dönemi başlamıştı. Hermione karakterinin 4. filmin sonunda söylediği gibi <i>"Artık her şey değişecek"</i>ti. Filmler daha da olgunlaşacak, tempo daha da yavaşlayacak, her bölümde gitgide daha da karanlıklaşan seride sihirli ışıltılar son demlerini yaşamaya başlayıp yerlerini yavaş yavaş dram türüne bırakacaktı. Ve bu yeni gidişat kimilerini memnun, kimilerini de sinir edecekti.</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><a name='more'></a><i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı</i> yurtdışında oldukça büyük bir beğeniyle karşılandı. Hatta eleştirmenler cephesinde 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>ni de sollayarak 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>na yakın bir paye kazandı. Örneğin ilk 4 film içinde en çok 3. filmi beğenen <b>The Rolling Stone'</b>nun ünlü yazarı <b>Peter Travers</b>, 5. filmi <i>"serinin en iyi filmi"</i> olarak ilân etti. <b><i>"Kahkahalar, stresler ve Harry'i sevmeyenleri bile yola getirecek lezzetle serinin en iyi bölümü bu"</i></b> diye yazdı. Harry rolünde Daniel Radcliffe'in çok etkileyici bir şekilde yeteneğini geliştirip rolünü yaşamaya başladığını not düşen Travers <b><i>"şeker mi şeker ilk ikisi, çıtayı, ateşi ve titreşimi yükselten sonraki ikisinin ardından 5. Potter hepsinden daha iyi" </i></b>diye bitirdi. <i>The Miami Herald'</i>dan <b>Rene Rodriguez </b>4 üzerinden 3 yıldız verdiği filmi ; <b><i>"yakında 7 film olacak seride ilk defa bir film Harry Potter markası adı altında para basma makinası olmaya hizmet eden bir devam filmi gibi değil, nihayet gerçek bir film gibi hissettiriyor" </i></b>dedi. <b>The Daily Mail</b> Imelda Staunton ve Helena Bonham Carter'ın performanslarını, <b>Variety </b>ise Alan Rickman'ı özellikle övdüler. O kadar ki Staunton'ın neredeyse tek başına bütün filmi çaldığını belirttiler. Filmi beğenmeyenler cephesinde yer alan İngiliz <b>The Times</b>, <i>"karakterlerinin duygusal gelişimlerini yeteri kadar iyi yansıtamayan üçlünün filmi zayıflattığını" </i>söyledi. <b>San Francisco Chronicle </b></span>filmin senaryosunu<span style="font-size: small;"><i> "dandik"</i> buldu, ilk 20 dk.'da yaşanan gelişmelerin filmin geri kalanında olan bitenlere herhangi bir katkısı olmadığını yazdı. <b>The Hollywood Reporter'</b>dan <b>Kirk Honeycutt </b>ise <b><i>"Yoldaşlık muhtemelen şimdiye kadarkilerin en eğlencesiz olanı. Dikkate değer bazı sahneleri olmasına rağmen sihir - yani sinemacılık sihri - çoğunlukla kayıp"</i></b> diye köşesine not düştü. </span> </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqGO5UEmMWsv88_KOEKUQZL1ATQagz_nA7MI3GVr0M8Y2LDPqidkZe3CNACr3VIQP4KokclHAlhr9tCOIgofQfWZ4qzjw7tyYuwK_Fi4QtUyj4558jirHpey4Zo80zRlpQb0zo4KW-XJZM/s1600/250px-Tt0373889_largeCover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjqGO5UEmMWsv88_KOEKUQZL1ATQagz_nA7MI3GVr0M8Y2LDPqidkZe3CNACr3VIQP4KokclHAlhr9tCOIgofQfWZ4qzjw7tyYuwK_Fi4QtUyj4558jirHpey4Zo80zRlpQb0zo4KW-XJZM/s1600/250px-Tt0373889_largeCover.jpg" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Türkiye'de 1 ay gecikmeli olarak 10 Ağustos 2007'de gösterime giren film, karışık eleştiriler aldı ama genel görüş yine zayıf bir film olduğu yönündeydi.<b> Atilla Dorsay</b> 4. filmden çok daha başarılı buldu ve Sabah gazetesindeki köşesinde <b><i>"Imelda Staunton'ın müthiş performansı, Slawomir Idziak'ın müthiş işçiliği derken 5. Harry Potter'ı seyretmek için öncekilerden çok daha fazla sebep var"</i></b> diye yazdı. Radikal'den <b>Uğur Vardan</b> da filmi beğenmişti ama yine de 3. ve 4. filmlerden sonra biraz daha sönük kaldığını da belirtmişti. Milliyet gazetesinde <b>Alin Taşçıyan</b>, 4. filme yapmadığı şeyi yapıp 5. filme etraflı bir eleştiri yazısı kaleme aldı ve genelde olumlu konuştu. <b><i>"Anne babaları 70'ler kuşağına denk gelen genç karakterlerin de tuvaletteki hayalet kızı bir kenara bırakıp artık politik meselelere kafa yormaya başladıklarını, filmin ve hademe Filch'in çekicinin Pink Floyd'un - Another Brick in the Wall şarkısına göz kırptığını"</i></b> yazdı. Ancak iş filmi puanlamaya gelince şimdiye kadar bir Harry Potter filmine verdiği en düşük puanı vererek <b>2/5</b> dedi. <b>Sinema</b> dergisi yazarlarından <b>Murat Emir Eren</b> de filmden umduğunu bulamamıştı ve <b>"2007'nin En Önemli 50 Filmi" </b>dosyasında Potter filmlerinin kalitesinin gitgide düştüğünü, beklenen sıçramanın 6. filmde gelmesini umduğunu yazdı. <br />
<br />
Fanlar ve sinema seyircileri de "uyarlamalar" bölümünde yazdığım gibi filmden hiç memnun kalmadılar. Zaten bir önceki mesajda belirttiğim gibi fanlar 4. filmden itibaren bir daha asla filmlerden memnun kalmadılar. <i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı</i> da <i>Ateş Kadehi'</i>nden sonra yaşanabilecek bir hayal kırıklığı vardıysa, onu aynen yaşatmıştı. Yönetmen David Yates'e demediklerini bırakmayan kızgın kalabalık artık filmlerden tamamen ümitlerini kestiklerini belirten yorumlarda bulunmaya, WB.'un David Yates'e yol vermesi için dua etmeye başladılar. Buna rağmen filmi beğenen kitleler de vardı ve bu kitle, filmi serinin en iyi filmi olarak kabul gören 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>nın devamı olarak algıladı ve 4. film <i>Ateş Kadehi'</i>nden daha fazla beğendi. Hatta bunca kötü eleştiriyi okuyup sinemaya gitmekten vazgeçen bazı seyirciler filmi küçük ekranda izledikten sonra bu kararlarına bin pişman olduklarını dile getirdiler. Zaten 5. filmle ilgili en dikkat çeken detay da buydu belki. Kitabı sevenler için film aynen 4. film gibi bir fiyaskoydu, kitabı sevmeyenler ya da hiç bilmeyenler içinse serinin en iyi iki filminden biriydi. Yine de genel görüşe göre film çok aksiyonsuz, çok durgun ve sıkıcıydı. <br />
</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><i>Zümrüdüanka Yoldaşlığı</i> yurtdışında beğenildi ve kronolojik sıralamaya uygun bir şekilde 3. ve 4. filmlerden sonra serinin en iyi filmi olarak kabul edildi. Türkiye'de ise bugün hâlâ genel olarak hakkında pek iyi konuşulmayan bir film. Ancak Temmuz 2009 tarihli <b>Sinema</b> dergisinde 6. film <i>Melez Prens</i>'in gösterime girecek olması şerefine bir dosya hazırlayan <b>Ebru Çeliktuğ,</b> yapılan bütün radikal değişikliklere rağmen korkulanın olmadığını ve filmin en az 3. film <i>Azkaban Tutsağı </i>kadar başarılı bulunduğunu söyleyerek 2 sene önce o cenahta yapılmış olan eleştirilere tamamen zıt şeyler yazdı. Önceki iki film için fikirlerin zamanla değiştiğini görmüştük. Kimbilir, belki bir iki-üç sene sonra 5. film için daha bile farklı yorumlar yapıldığını görebiliriz. Filmin Rotten Tomatoes puanı <b>77/100</b>, Metacritic puanı <b>71/100</b>.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic7NN7nGkUeVDCQ7w4eRZZUkHsEoYsp01WiMGYBkXaFGlwy-hBLVVMlG43hOk-xdRBGI9PbcQKuFJTD3ST0nMMmgbVAHQ3jc-xGh-JvRxBG5K1uHHOf-_YpedstIbw9wddBosA-0DC8Y0n/s1600/342px-Davidyatesdh.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic7NN7nGkUeVDCQ7w4eRZZUkHsEoYsp01WiMGYBkXaFGlwy-hBLVVMlG43hOk-xdRBGI9PbcQKuFJTD3ST0nMMmgbVAHQ3jc-xGh-JvRxBG5K1uHHOf-_YpedstIbw9wddBosA-0DC8Y0n/s1600/342px-Davidyatesdh.jpg" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-50015389998090290372011-01-03T17:08:00.000-08:002011-01-04T06:42:58.791-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;">ATEŞ KADEHİ (ELEŞTİRİLER)</span></span></b></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Takvimler 18 Kasım 2005 gününü gösterdiğinde 4. film <i>Ateş Kadehi</i> tüm dünyada aynı anda gösterime girdi. Bir önceki film <i>Azkaban Tutsağı</i> geride kalan 1.5 sene içinde serinin en iyi filmi olarak yerini sağlamlaştırıp kendi efsanesini kurmaya başlamıştı bile ama aynı zamanda serinin en az hasılat yapan filmi olduğu için de oldukça karanlık ve "serbest" bir film çeken yönetmen Cuaron'la yollar ayrılmış, ilk defa bir İngiliz yönetmen, stüdyonun isteklerine daha çok uyup Chris Columbus gibi serinin ana yapısından çok fazla sapmayacak olan Mike Newell getirilmişti. <i>Ateş Kadehi</i> <b>PG-13</b> sınıflandırması alan ilk bölüm olarak da Harry Potter tarihindeki yerini aldı. Eleştirilere gelirsek :</span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><a name='more'></a>3. filmle aynı standardı tutturamasa bile <i>Ateş Kadehi </i>de yurtdışında oldukça büyük bir beğeniyle karşılandı. <b>New York Daily News</b> filmi mizah yönünü ve karanlık tonunu başarıyla dengelediği için, genç aktörleri de ilk defa çok çeşitli duygusal yönlerini ortaya koydukları için övdü. <b>Variety</b> dergisi özellikle Daniel Radcliffe'in gelişen oyunculuğunu övdü. Kadroya yeni katılan isimlere de övgüler düzen dergi Brendan Gleeson'ı <i>'renkli'</i>, Miranda Richardson'ı <i>'mükemmel'</i></span> ve Ralph Fiennes'i de<span style="font-size: small;"><i> 'asil kötülük'</i> olarak niteledi. Filmin beğeniyle karşılanan bir diğer özelliği de başroldeki üç oyuncudan başlayarak, önceki üç filmde çocuk karakterler olarak işlenen karakterlerin, ilk defa bu filmle birlikte genç yetişkinler olarak ele alınıp o şekilde işlenmeleriydi. Filme getirilen olumsuz eleştiriler ise genelde bütün olayların çok çabuk geçiştirildiği, kitaptaki öyküden çok fazla sapıldığı ve yer yer ilk iki filmdeki çocuksu mizah öğelerine geri dönülerek 3. filmle girilen yeni yoldan biraz sapıldığı yönünde oldu. <b>CNN.com</b><i> filmi "hantal ve bölük pörçük"</i> olarak niteledi.</span> </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6HZySzO6z1GMr_MRIn4Zc61z1b6Nkf1-fkwJnteTkDfdAqAeBooencqaEWOeqZ7QqybKDW-X94OiVjHWNLg7fe_Tt9va11Ip2i-uQlvkm943bGYw79SzMsNOSDXFUObNg_9vhe_SKS16G/s1600/78007378.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj6HZySzO6z1GMr_MRIn4Zc61z1b6Nkf1-fkwJnteTkDfdAqAeBooencqaEWOeqZ7QqybKDW-X94OiVjHWNLg7fe_Tt9va11Ip2i-uQlvkm943bGYw79SzMsNOSDXFUObNg_9vhe_SKS16G/s1600/78007378.png" /></a></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Türkiye'ye dönersek serinin bir daha ağzıyla kuş tutsa kimselere yaranamadığı dönem işte bu filmle birlikte başladı. Genelde sinema eleştirmenleri ve standart sinema seyircisi filmlere yaklaşımlarında birbirlerinden ayrı düşerler ama söz konusu 4. film ve sonrasındaki Harry Potter filmleri olunca eleştirmenler ve kitapların fanları ilginç bir şekilde aynı noktalarda buluştular. Ancak <i>Ateş Kadehi</i>, kitapları okumadan filmleri takip eden standart izleyiciden daha da farklı tepkiler aldı. Önce eleştirmenler cephesi : Eleştirmenler 4. filmi ziyadesiyle zayıf buldular. Ama film normal sinema izleyicisinin çok hoşuna gitmişti. Fanlar kitabın sinemaya uyarlanışına ne kadar laf söylerlerse söylesinler film izleyicilerden genelde gayet güzel tepkiler alıyordu. O zamanlar piyasada olan <b>FİLM+</b> dergisinin genel yayın yönetmeni olan <b>Burak Göral </b>bu duruma çok takıldı ve derginin <b>'2005 Yılının Öne Çıkan Filmleri'</b> dosyasına yazdığı eleştirisinde ; <b><i>"Ateş Kadehi'nin bu kadar abartılmasına cidden anlam veremedim. 3. filmin yanından bile geçemiyordu halbuki."</i></b> diye yazdı. Milliyet gazetesinden <b>Alin Taşçıyan</b> filmi o kadar önemsiz buldu ki, ne filmin iyi-kötü yönlerinden, ne oyuncuların performanslarından, ne de benzer şeylerden köşesinde hiç bahsetme zahmetine bile katlanmadı. Sadece filmdeki turnuvanın ilk görevinden önce yarışmacılara verilen minyatür ejderhaların çok sevimli olduklarını belirtmekle yetindi. İlk iki filmin çok fazla yanarlı-dönerli ve çocukça olmasından hazzetmeyen <b>Atilla Dorsay</b> 3. filmi çok beğenmiş ve övmüştü ama <i>Ateş Kadehi'</i>nden yine sıkılıverdi ve kitabın fanları için görülmesi muhakkak olsa da sıradan bir sinema seyircisi için ilgi çekici pek bir şey olmadığını not düştü. Benzer şekilde <b>FİLM+</b> dergisinin bir diğer önde gelen yazarı <b>Burçin S. Yalçın</b> da derginin Aralık 2005 sayısındaki eleştiri yazısında ; <b><i>"Azkaban Tutsağı'ndan sonraki, Zümrüdüanka Kuşu'ndan önceki bölüm olması haricinde Ateş Kadehi'ni özel kılan nedir ki"</i></b> diye soracaktı. Eleştirmenler cephesinde filmi gerçekten çok beğenen isimler de tek tük vardı. Bunlardan biri de kitapların çevirmeni <b>Sevin Okyay'</b>dı. Okyay'a göre bugün hâlâ bile serideki filmler içinde en ayrıksı ve kendine özgü havası olan film <i>Ateş Kadehi</i>.<br />
<br />
Halka indiğimiz zaman kitabın fanlarının filmden ekseriyetle nefret ettiklerini görüyoruz. Uyarlamadan kaynaklı bir şekilde, filmin son derece yüzeysel olmasından ve bütün karakterlerin oradan oraya koşup bağırıp çağırmalarından hiç kimse memnun kalmadı. Hatta Michael Gambon'un kitaptaki tanımlamadan tamamen saparak Dumbledore karakterini Harry'e bağırıp çağıran, duvardan duvara savuran, zaman zaman da son derece çaresiz yaşlı bir adam olarak sunmasından kitapları okuyan okumayan herkes nefret etti. Ancak kitapları okumadan filmleri takip eden sinema seyircisinin durumunun farklı olduğunu söylemiştim. Onlar <i>Ateş Kadehi'</i>ne resmen bayıldılar. Konunun oradan oraya atlaması anlaşılmasını zorlaştırıp biraz sorun yaratıyordu ama film en aksiyonlu, en maceralı, en sürükleyici, gençler arasındaki ilişkiler ve sürtüşmeler de şimdiye kadarki bölümler içinde en gerçekçi olanlar oldukları için standart bir sinema seyircisi bir Hollywood filminde görmek istediği ne varsa hepsini almış ve salonlardan son derece memnun bir şekilde ayrılmışlardı. Standart sinema izleyicisi arasında bugün hâlâ en çok beğenilen ve adı anılan film izlerken en çok keyif aldıkları <i>Ateş Kadehi</i>. Kitabın nasıl uyarlandığı fanların, filmin sinemasal meziyetleri de eleştirmenlerin derdi. <br />
</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><i>Ateş Kadehi</i>, geçen zaman içinde sinema eleştirmenleri için bir nevi turnusol kağıdı işlevi gören bir film oldu. Bir Harry Potter filminin başarısını sadece kitabı ne kadar birebir takip ettiğiyle ölçen fanlar için film hâlâ bir fiyasko olsa da iş, serideki filmlerin gittikçe nasıl vasatlaştıklarını anlatıp sinemasal olarak iyileri bir kenara ayırmaya geldiği zaman <i>Ateş Kadehi</i>, ilk gösterime girdiği zaman aldığı bütün o kötü eleştirilere ve küçümsemelere rağmen bugün hâlâ <i>Azkaban Tutsağı</i> ile birlikte hemen bir kenara ayrılıveren yegâne film. Zamanında üvey evlat muamelesi görmüştü, artık yine bile bir 3. film kadar olmasa da kayırılan bir konumda. Filmin Rotten Tomatoes puanı <b>88/100</b>, Metacritic puanı <b>81/100</b>.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><br />
</span></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSAi929fMALNdyINVqA3zC1IF6jjmpnTZgZJwOv9016dhKpEir7amKRB3MiYxE7R04HJ677wdAQMpj98iDZTLyMVZeTUGZ0NoYVe6OBjy6LHyVPOnUUDD3ohvlaUhExtYOcAtEVU1dHbu_/s1600/21758902.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSAi929fMALNdyINVqA3zC1IF6jjmpnTZgZJwOv9016dhKpEir7amKRB3MiYxE7R04HJ677wdAQMpj98iDZTLyMVZeTUGZ0NoYVe6OBjy6LHyVPOnUUDD3ohvlaUhExtYOcAtEVU1dHbu_/s1600/21758902.png" /></a></span></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-37205480684099614982011-01-03T16:58:00.000-08:002011-01-08T14:28:43.321-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">AZKABAN TUTSAĞI (ELEŞTİRİLER)</span></span></b></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Gelelim serinin dönüm noktası olan 3. film <i>Azkaban Tutsağı'</i>na. İlk iki filmden sonra Chris Columbus'un gidişi ve Alfonso Cuaron'un gelişiyle seri köklerinden kopmadan yepyeni bir yöne sapmış, Cuaron'un getirdiği bu ciddi, olgun ve daha karanlık yaklaşım ilk defa olarak seriyi sadece bir gişe canavarı olmaktan kurtarıp bir sinema filmi olarak da saygın bir yere taşımıştı. Seriyi takip eden hemen herkesin bildiği gibi <i>Azkaban Tutsağı</i>, 6 filmin içinde en saygı duyulan, en çok hürmet gösterilen film. O kadar ki kendisinden sonra gelen her bir yeni filmin ne kadar iyi olduğu belirtilmek istendiğinde referans gösterilip karşılaştırmaya sokulan "kült" film de yine o. Ama ben bu başarı öyküsüne biraz daha farklı bir noktadan bakıp, hafızaları biraz daha iyi tazelemek istiyorum. Çünkü şimdilerde laf kondurulamayan bir konuma gelen <i>Azkaban Tutsağı</i> İngiltere'de gösterime girdiği 31 Mayıs 2004 ve ABD'de gösterime girdiği 4 Haziran 2004 tarihlerinde o kadar da müthiş eleştiriler alamamış bir film.<br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><a name='more'></a>Cuaron'un yepyeni bir yaklaşım getirdiği ve filmin ilk ikisine göre kalitesiyle hemen ayırdedildiği şüphe götürmez bir gerçekti. Ama o zamanlar da genel olarak 3 filmin arasındaki en iyisi olduğu kabul edilse bile çok büyük bir coşkuya sebep olmamış, şimdilerde olduğu gibi <b>"en mükemmel"</b> olarak algılanmaktan ziyade <b>"kötünün iyisi"</b> olarak algılanmıştı. Örneğin ilk iki filmi çok beğenen ünlü sinema eleştirmeni <b>Roger Ebert</b>, <i>Azkaban Tutsağı'</i>nı daha zayıf bulmuş ve pek beğenmemişti. Filmin gereksiz şekilde karanlık olduğunu söylemişti. <b>The Washington Post</b> gazetesi de filmi <i>"ihtiyatlı bir şekilde uzun, hikayesi şişirilmiş, görüntü paleti somurtkan, aksiyonu da sönük"</i> olarak nitelendirmişti. <b>The New York Observer</b>'dan <b>Rex Reed</b> ise filmde yapılan bazı aşırı görsel değişiklikleri eleştirmiş, <i>"bütün filmler içindeki en aptalca, en zorlama ve dahası kafa karıştırıcı" </i>olan diye not düşmüştü. Buna karşın ilk iki filmi pek beğenmeyen <b>The Rolling Stone</b> yazarı <b>Peter Travers</b> ilk defa 3. filmi beğenmiş, <i>"film yalnızca şimdiye kadarkilerin içinde en iyi ve en heyecan verici bölüm olmakla kalmıyor, ayrıca J.K. Rowling diye bir yazarı ve kahramanını ömrünüzde hiç duymamış olsanız bile kendi ayakları üstünde durabiliyor" </i>demişti. <b>USA Today</b>'den <b>Claudia Puig</b> ve <b>Richard Roeper</b> da filmi oldukça beğenen isimler arasındaydı.</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3lwDRM6de6VO_WF14oVGlEYFhWY2uCLyaz968jUKZ0XzyFWlSsrqyDvbE4U4T-Sk6v6VVKVSuHPnv0Qfosp-KBSjvHkKCn3ywxTJJy8Av-XRcrHuOPkdxM-5XEapSRrNGzhYAsnO6kSN1/s1600/Harry_Potter_and_the_Prisoner_of_Azkaban_poster.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh3lwDRM6de6VO_WF14oVGlEYFhWY2uCLyaz968jUKZ0XzyFWlSsrqyDvbE4U4T-Sk6v6VVKVSuHPnv0Qfosp-KBSjvHkKCn3ywxTJJy8Av-XRcrHuOPkdxM-5XEapSRrNGzhYAsnO6kSN1/s1600/Harry_Potter_and_the_Prisoner_of_Azkaban_poster.png" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Türkiye'ye dönersek daha dikkat çekici yorumlar da görüyoruz. Bunlardan bazıları yıllar içinde Harry Potter filmlerinin algılanışlarındaki değişimin ne kadar gözle görülür hale geldiğini de kanıtlar nitelikte. Türkiye'de dünyayla aynı anda gösterime giren ilk Potter filmi olan <i>Azkaban Tutsağı</i>, buradaki eleştirmenler tarafından da önceki ikisine göre daha bir heyecanla karşılanıp daha bir takdir gördü ama yine de çok çok muhteşem olarak da algılanmadı. Hatta <b>Sevin Okyay</b> filmi pek iç açıcı bile bulmadı. Örneğin Sinema dergisinin Temmuz 2004 sayısında yayınlanan <b>"Eleştirmenlerin Yıldız Tablosu"</b>nda filmin 5 üzerinden aldığı puanlar şöyleydi : </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><blockquote style="font-family: Verdana,sans-serif;">Mehmet Açar - <b>3.5</b><br />
Tunca Arslan - <b>2</b><br />
Burcu Aykar - <b>4</b><br />
Cumhur Canbazoğlu - <b>3.5</b><br />
Atilla Dorsay - <b>3.5</b><br />
Murat Özer - <b>2.5</b><br />
Kaya Özkaracalar - <b>4.5</b><br />
Uygar Şirin - <b>3.5</b><br />
Alin Taşçıyan - <b>2.5</b><br />
Ali Ulvi Uyanık - <b>4</b><br />
Uğur Vardan - <b>3</b><br />
Burçin Yalçın - <b>3</b></blockquote><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;">Bu şu demek. Tablodaki puanlar yukarı veya aşağı yarım puanlık oynamalarla geçtiğimiz 9 yıl boyunca bütün Harry Potter filmlerinin aldığı ortalama puanlarla aynı. Yani <i>Azkaban Tutsağı</i> ilk ikisinden daha çok beğenilmiş ama en nihayetinde çok da matah bulunmamıştı. Harry Potter standardı içindeki daha iyi bir filmdi sadece. Örneğin derginin Temmuz 2004 tarihli aynı sayısındaki eleştiri yazısında <b>Sevin Okyay</b> film için aynen şu sözleri söyleyecekti :</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b><i>"Alfonso Cuaron Harry Potter'ı anlamamış, anlamaya da çalışmamış. Kitabın derinliği ve Sirius Black karakterinin karanlığı, filmin gri renkleri arasında kaybolup gitmiş... Ama yine de Columbus'un ilk iki uyarlamasını düşünürsek belki de çok fazla yakınmamak lazım."</i></b><br />
<br />
Aynı Sevin Okyay 5 yıl sonra gösterime giren 6. film <i>Melez Prens'</i>in galasından çıkışta kendisine mikrofon uzatan NTV'nin "Gece Gündüz" ekibine, David Yates'in Harry Potter'ı Alfonso Cuaron ya da Mike Newell kadar iyi anlamadığını söyleyecekti. <br />
<br />
Seyirciler cephesinde kitabın uyarlanmasından kaynaklanan hayal kırıklığını "uyarlamalar" bölümünde yazmıştım. Film bir film olarak öncekilerden daha çok beğenilmişti ama Cuaron'un kararıyla büyücülerin mümkün olan her fırsatta Muggle kıyafetleriyle dolaşmaya başlamaları, Hagrid'in Kulübesi ve Şamarcı Söğüt'ün yerlerinin ilk iki filmdeki yerlerinden alınıp Hogwarts arazisinin tamamen başka bir yerlerine kaydırılması, Gryffindor Ortak Salonu'nun girişinin yerinin değiştirilmesi, büyüler yapılırken asalardan ışık demetlerinin çıkmaması gibi nedenlerle çok tepki çeken filmin, serinin devamlılığını bozduğu ve sihirli havasını silip attığı eleştirileri yapıldı. Hatta bazı seyirciler Hermione karakterinin asıl kimliğinden uzaklaştırılması, Şahgaga'yı kurtarmaya gittikleri sahnede saçının arkadan nasıl göründüğü gibi Hermione karakterinin asla dert etmeyeceği şeyleri kendine dert etmesi nedeniyle kitaplara hakaret edildiğini bile söylediler. <br />
<br />
2010 yılını bitirmek üzere olduğumuz şu günlerde, gösterime girmesinden 6 yıl sonra <i>Azkaban Tutsağı</i>, artık küçük çaplı bir başyapıt, serideki filmler içinde hakkında olumsuz yorum yapmanın neredeyse imkansız olduğu bir "tabu" konumuna gelmiş durumda. Devamında gelen filmler mutlaka onunla mukayese edilip, mutlaka daha şanssız eleştiriler almaya mahkum gibiler. Üstelik zamanında kendisi de ne uyarlama ne de başlıbaşına bir film olarak o filmlerden çok daha farklı şekillerde tepkiler almamış olsa bile. Filmin Rotten Tomatoes puanı <b>90/100</b>, Metacritic puanı <b>81/100</b>. </div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_9fUQd6I10K-3r_C-Tw8vIWD_N8lDbf8cdJ3EdF042DA4pnkuGREwKJOLmQYNhTOKKHj3Ssls0Hf82f1NI7tN4uQ6a6uFzL098iAhJP478SCqQPaJKjru_vg_V7Gz-BMt_hvdVYau6jha/s1600/72579485.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg_9fUQd6I10K-3r_C-Tw8vIWD_N8lDbf8cdJ3EdF042DA4pnkuGREwKJOLmQYNhTOKKHj3Ssls0Hf82f1NI7tN4uQ6a6uFzL098iAhJP478SCqQPaJKjru_vg_V7Gz-BMt_hvdVYau6jha/s1600/72579485.png" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-16123603391438629022011-01-03T16:45:00.000-08:002011-01-08T14:29:24.892-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">SIRLAR ODASI (ELEŞTİRİLER)</span></span></b> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">2. film <i>Sırlar Odası</i> 14 Kasım 2002'de bu kez önce ABD'de, hemen bir gün sonra 15 Kasım 2002'de de İngiltere'de gösterime girdi. Yönetmen yine Chris Columbus'tu ve önceden belirttiğim gibi filmde kitaba ilk filmden bile daha fazla sadık kalmıştı. Film kendisi de aynen ilk filmin izinden gidiyordu. Bu seferki eleştiriler şöyle şekillendi :</span><br />
<br />
<a name='more'></a><span style="font-size: small;">İlk filmi "klasik" olarak nitelendiren ünlü sinema eleştirmeni <b>Roger Ebert</b>, <i>Sırlar Odası'</i>na da bayıldı ve filmi <i>"olağanüstü bir film"</i> olarak nitelendirdi. <b>Entertainment Weekly</b>, <i>"selefinden daha iyi ve daha karanlık"</i> diyerek methettiği film için <i>" 'Bu' Harry Potter'ın çok iyi başardığı şeylerden birisi karanlığı derinleştirmesi, seyirciler için daha korkutucu bir atmosfer sunması. Zaten öyle de olması gerek : Harry'nin hikayesinin daha da karanlıklaşması lazım"</i> yorumunda bulundu. Bir diğer ünlü sinema eleştirmeni <b>Richard Roeper</b></span> da filmi gayet beğenmişti. Yorumunda ;<span style="font-size: small;"><b> </b><i>"Yönetmen Chris Columbus kitaba sadık kalarak cidden harika bir iş çıkartıyor ve dahası filmi sinematik bir çağa da taşıyor."</i> sözlerini kullandı. <b>Variety</b> dergisi filmi haddinden uzun bulsa da ilkinden daha karanlık ve daha dramatik olduğu için övmüş, uyarlandığı kitaptan ayrılarak kendine has bir atmosfer yaratabilmesini de ilk filmin asla başaramadığı bir şey olduğu için takdir etmişti. <br />
<br />
Filmi beğenmeyenler cephesi de doğal olarak yok değildi. Örneğin <b>The Los Angeles Times'</b>tan <b>Kenneth Turan</b> <i>Sırlar Odası'</i>nı <i>"tam bir klişe ve baştan aşağı kocaman bir deja vu"</i> olarak nitelendirmiş, <i>"ilk filme karşı takındığınız tavır neyse - olumlu ya da olumsuz - bu film için de kuvvetle muhtemel aynı tavrı takınacaksınız"</i> demişti. <b>The Rolling Stone'</b>dan <b>Peter Travers</b> ise filmin kitaba ilk filmden de sadık kalmasından dolayı usanmış ve yönetmen Chris Columbus'un bir kez daha yazar Rowling'in öyküsünü köle gibi aynen takip etmesinin yaratıcılığı öldürdüğünü ve filmin neredeyse 3 saat boyunca sakız gibi uzamasına sebep olduğunu yazmıştı.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEMdaNWpxdvuQ0BpnzRRiVO8P24RjFKSBq4gqLzh28w08gtIgC_OLcxCKDbJZX82T4C4Qzp2qp2bZNU515YymmHIRROT4ZsBWu9iToatzJb2nu98Q-ixWjk_lDieJ2Eg36IEftPBRCqk_r/s1600/Harry_Potter_and_the_Chamber_of_Secrets_movie.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjEMdaNWpxdvuQ0BpnzRRiVO8P24RjFKSBq4gqLzh28w08gtIgC_OLcxCKDbJZX82T4C4Qzp2qp2bZNU515YymmHIRROT4ZsBWu9iToatzJb2nu98Q-ixWjk_lDieJ2Eg36IEftPBRCqk_r/s1600/Harry_Potter_and_the_Chamber_of_Secrets_movie.jpg" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Türkiye'ye gelirsek, öncelikle 1. filmi dünyadan 2.5 ay gecikmeyle, okulların yarıyıl tatilinde gösterime sokulması gereken basit bir çocuk filmi gibi algılayan Türk sinemacılık sektörünün, <i>Felsefe Taşı'</i>nın o yılın hasılat rekortmeni olup gişelerde 1 Milyon barajını aşabilen yegâne film olduğunu gördükten sonra gözlerinin faltaşı gibi açıldığını ve 2. filmi dünyadan sadece 2 hafta sonra Kasım ayının sonunda gösterime soktuğunu belirtmek lazım. Bu nedenle serinin ilk iki filmi Türkiye'de aynı yıl içinde gösterime girmiş oldu. Sinema eleştirmenleri filmi yine ilk filmden daha farklı algılamadılar. Yurtdışında olduğu gibi filmin ilkinden daha karanlık sularda yüzmesi hoş karşılanmıştı ve film ilk filmden daha iyi bir devam filmi olarak görülmüştü ama özellikle methiyeler düzen kimse de olmadı. O yıllarda Milliyet gazetesinde yazan <b>Alin Taşçıyan</b>, çocuklar arasındaki gerilimin bu sefer yer yer küçük çaplı şiddete döküldüğünü, filmde önce normal sonra da dev bir yılanın ortaya çıkıp, Harry'nin de yılan dili konuşmaya başladığını belirterek küçük seyircilerin ailelerini uyarma gereği duydu. Serinin çevirmenliğini bu kitapla birlikte devralan <b>Sevin Okyay</b> ise ilk filmden daha karanlık olmasını takdir etti ve özellikle örümcekli sahnenin cidden iyi gerilim içerdiğini söyleyerek filmin yer yer kendisini şaşırttığını ima etti. Ancak bu tür sahneler ve filmin genel atmosferi yeterli olmaktan hâlâ çok uzaktı ve ileriki filmlerde isteseler bile kitapların bu şekilde devam etmelerine izin vermeyeceğini de ekledi.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
<span style="font-size: small;"><i>'Harry Potter Çocuk Filmidir'</i> kavgası sürüp, sinema seyircisinin geneli Yüzüklerin Efendisi dururken hâlâ Harry Potter'ı ciddiye almayı gereksiz göredursun, film ilk filme göre daha fazla kişiyi memnun etti. Hatta kitaba bunca sadık olması, sevdikleri kitapları mümkün olduğu kadar birebir perdede görmek isteyen kitleleri ziyadesiyle memnun etti. Ekşi Sözlük gibi popüler platformlarda bazı seyirciler filmi izledikleri salonlarda korkup ağlayarak dışarı çıkan çocuklar olduğunu zevkle not düştüler ve filmin pek de küçük çocuklara göre olmadığını belirttiler. Bütün bu yazılıp çizilenler arasında yönetmen <b>Chris Columbus</b>, <i>Sırlar Odası'</i>nı kariyerinin en iyi filmi olarak niteledi. Kariyeri boyunca genelde çocuk dostu filmler çeken, Harry Potter'dan önceki dönemlerde de filmlerinin gittikçe duygusallaşmasından rahatsızlık duyduğunu belirten Columbus, <i>Sırlar Odası'</i>nın kariyeri boyunca çektiği en karanlık, en sert film olduğunu ve bundan da çok memnun olduğunu söyledi. <br />
<br />
Genel kanıya göre <i>Sırlar Odası</i>, sinema tarihinde ilkinden daha başarılı olan sayılı devam filmlerinden biri. Seyirciler cephesinde ise yıllar sonra o da ilk film gibi kıymete binen bölümlerden biri oldu. Bir daha hiçbir film kitaplara bu kadar sadık kalmadığı için, filmlerden beklentisi bu yönde olanlar 2. filmi hâlâ ayrı bir yerde tutuyorlar. Bir çok kişiye göre de kitapların perdeye gayet başarılı yansıtılan o sihirli dünyası, bu filmden sonra Chris Columbus'un gidişiyle bir daha hiçbir zaman o güzellikte yansıtılamadı, o masalsı büyü bir daha asla geri gelmedi. Filmin Rotten Tomatoes puanı <b>82/100</b>, Metacritic puanı <b>63/100. </b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2OO2XFoB46YNOx-5KAElOnAY4-lXZ3e6UC7vhQGNtKxYd2us17A3wLq2OygybFOyZ7Q0JlNBQifAwEjeS9QUPx77tijXMNIGj2pdDvAZDDwDBucjmchMXggcIrrnTuFGi_qe56WBpeoWW/s1600/Columbus.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh2OO2XFoB46YNOx-5KAElOnAY4-lXZ3e6UC7vhQGNtKxYd2us17A3wLq2OygybFOyZ7Q0JlNBQifAwEjeS9QUPx77tijXMNIGj2pdDvAZDDwDBucjmchMXggcIrrnTuFGi_qe56WBpeoWW/s1600/Columbus.jpg" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-14358682418521684572011-01-03T16:34:00.000-08:002011-01-08T14:30:06.330-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">FELSEFE TAŞI (ELEŞTİRİLER)</span></span></b> </span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Uzun süren meraklı bekleyişler ve dört bir yanı saran Harry Potter reklamlarından sonra en nihayetinde 4 Kasım 2001 tarihinde ilk film <i>Felsefe Taşı</i> anavatanı İngiltere'de, iki hafta sonra 16 Kasım 2001'de de sermaye sağlayıcısı Amerika Birleşik Devletleri'nde gösterime girdi. Türkiye'nin durumu biraz daha farklı oldu. Öncelikle yurtdışında ilk filme gelen eleştirilere bir bakalım :</span><br />
<span style="font-size: small;"><br />
<a name='more'></a>Ünlü sinema eleştirmeni Roger Ebert, filmi direk "klasik" olarak niteledi. <b><i>"Oz Büyücüsü'nün zaferini tamamlama zamanı"</i></b> diye de ekledi. <i>The Telegraph</i><i> gazetesi ve Empire</i> dergisinde de film hakkında pozitif eleştiriler yayınlandı ve Quidditch maçı sahnesi özellikle övüldü.<i> IGN</i>'den Brian Linder filmi mükemmel bulmasa bile sevdiği bir kitap için gayet güzel bir tamamlayıcı olduğunu söyledi. <i>Variety</i> dergisinden Todd McCarthy, filmi <b><i>"Gone With The Wind - Rüzgar Gibi Geçti"</i></b>yle örneklendirecek kadar ileri giderek <i>"senaryonun sadık, aktörlerin olması gerektiği gibi, setlerin, kostümlerin, makyajların ve özel efektlerin de geri kalmadığını, hatta bazı yerlerde insanın beklentilerini bile aştığını"</i> söyledi. <br />
<br />
Tabii herkes sonuçtan bu kadar memnun değildi. Örneğin <i>Time</i> dergisinden Richard Corliss filmi daha çok bir <b>"sayılarla Harry Potter"</b> tarzı bir yapım olarak niteledi. Filmin temposunu ve karizma yoksunu olarak nitelediği aktörleri eleştirdi. <i>Slant Magazine</i> dergisinde yazan Ed Gonzalez ise <b><i>"keşke filmi Tim Burton yönetseydi"</i></b> dedi, sinematografiyi "yavan ve bunaltıcı" bulduğunu, filmin çoğunluğunun da "yapış yapış" olduğunu ekledi. Burada şunu da belirtmek lazım, <i>Felsefe Taşı</i>, devamında devamlı karşılaştırma içine sokulacağı Yüzüklerin Efendisi serisinin ilk filmi <i>Yüzük Kardeşliği'</i>nden bir ay kadar önce gösterime girmişti. Bir ay sonra <i>Yüzük Kardeşliği</i> gösterime girip Yüzüklerin Efendisi serisinin boyutları ortaya çıkınca bazı eleştirmenler tercihlerini ikinciden yana kaydırdılar. Örneğin <i>Good Morning America'</i>dan Joel Siegel <i>"İşte gerçek büyü. Yılın en iyi filmlerinden biri"</i> diyerek büyülü olması gereken Harry Potter'ın pek de büyülü olamadığını ima etti.</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"></span></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4zWskxdxLWzXQAe0GOBsUTKa25uYSxmgUUESPexwmAPuGOG-BIxsOhOEzyvWzGUd-3FtnVj24qZ4AmT9LxNMwZ6RJBUw0bktE8wNARXPf4MFPKH1U13dq1iIibc2Hb8rYoww2dF5zsfb-/s1600/250px-Tt0241527_largeCover.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4zWskxdxLWzXQAe0GOBsUTKa25uYSxmgUUESPexwmAPuGOG-BIxsOhOEzyvWzGUd-3FtnVj24qZ4AmT9LxNMwZ6RJBUw0bktE8wNARXPf4MFPKH1U13dq1iIibc2Hb8rYoww2dF5zsfb-/s1600/250px-Tt0241527_largeCover.jpg" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Türkiye'de ise durum daha farklıydı. Yüzüklerin Efendisi'ni dünyayla aynı anda gösterime sokan Türk sinemacılık sektörü, o yıllarda Harry Potter'ın potansiyelinden henüz haberdar olmadığı için filmi dünyadan tam 2.5 ay sonra, 2002 yılının Şubat ayında, okulların yarıyıl tatiline girdiği tarihte gösterime soktu. Haliyle hem eleştirmenler hem de sinema seyircileri o zamana kadar <i>Yüzük Kardeşliği'</i>ni çoktan hatim edip beklentilerini o seviyelere çektikleri için bunca tantanası koparılan Harry Potter gösterime girince İngiltere ve ABD'de her iki seriye de hazırlıksız yakalanan kitlelerin aksine filme çok fena burun büktüler. Hatta film o kadar çok alay konusu oldu ki, tohumları daha o günlerden atılan <b><i>'Harry Potter Çocuklar İçindir, Çocuk Filmidir'</i></b> önyargısı bugün hâlâ tam olarak kaldırılıp atılamayan, seriyi sevenlerin her defasında savunmaya geçmek durumunda kalmalarına sebep olan bir lânet gibi serinin üzerine yapışıp kaldı. Sinema eleştirmenlerini pek de heyecanlandırmayan film bütün büyük prodüksiyonların sahip olduğu kusursuz prodüksiyon özelliklerine sahip, mutlaka da izlenmesi gerekmeyen ama izlenildiği takdirde de pişman olunmayacak bir eğlencelik olarak kabul gördü. Kitabın fanları ise filmin fazlasıyla çocuksu bir tonda olmasından çok rahatsız oldular. Kitaptan yapılan kesintilerden daha o zamanlardan yakınmaya başladılar. <br />
<br />
2002 yılında hem uyarlama hem de filmin yetkinliği açısından Türkiye'li seyircide büyük hayal kırıklığı yaratan <i>Felsefe Taşı</i>, "Harry'nin yaşı büyüdükçe giderek karanlıklaşan ve olgunlaşan" film serisi içinde bugün zararsız bir ilk film, bir aile-çocuk filmi olarak pek de rahatsızlık yaratmıyor. Sonraki kitapların uyarlamalarından illallah diyen kitle için 1. film zamanında değeri pek bilinememiş bir güzel anı artık. Filmin Rotten Tomatoes'teki puanı <b>78/100</b>, Metacritic'teki puanı <b>64/100.</b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhn-6654QHculAq3dKCcalkTuh4zPGZCeqnqD7Nk9ATMdUUO1qdgwXfAk_RDYn3b2cxrNaVYRQHVtIDw0QdDEtmFkShN5tgbKEum2YkUNOKNjtAWljvqCW5RycMZLHFxw8yECH5erQTfEuT/s1600/Columbus.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhn-6654QHculAq3dKCcalkTuh4zPGZCeqnqD7Nk9ATMdUUO1qdgwXfAk_RDYn3b2cxrNaVYRQHVtIDw0QdDEtmFkShN5tgbKEum2YkUNOKNjtAWljvqCW5RycMZLHFxw8yECH5erQTfEuT/s1600/Columbus.jpg" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b> </b></span> </div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-24430336410310080642011-01-03T16:25:00.000-08:002011-01-04T06:53:04.873-08:00<div style="text-align: center;"><span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-size: large;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">FİLMLER ELEŞTİRİ OKLARININ UCUNDA</span></span></b> </span></span></div><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Geride bıraktığımız 6 filmde, her bir bölüm başına kitapların sinemaya uyarlamaları ve uyarlanma mantıkları işte böyleydi. Gelelim dosyanın en ilgi çekici ve keyifli olacağını düşündüğüm bölümüne : Filmlerin gösterime girdikleri zaman aldıkları eleştirilere ve zaman içinde değişen görüşlere. </span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"></span></span><br />
<span style="font-size: small;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><a name='more'></a></span><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Sinema eleştirmeni olsun, kitapların fanları ve normal sinema seyircisi olsun, geride bıraktığımız 9 yıl boyunca sayısız insan Harry Potter filmleriyle ilgili bir şeyler yazdı çizdi. Hatta seriyi okumadığı ve izlemediği halde sırf çorbada benim de tuzum olsun diye öne atılan kişi sayısı da yabana atılacak gibi değildi. Tek tek hepsini burada yazmak takdir edersiniz ki mümkün değil. O nedenle aralarında en bilinen isimlerden bu dosya için en ilgi çekici örnekler olduğunu düşündüklerimi sizinle paylaşacağım. </span><br style="font-family: Verdana,sans-serif;" /><br style="font-family: Verdana,sans-serif;" /><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Yalnız eleştiriler bölümüne başlarken bir şeyi özellikle belirtmek zorundayım. Harry Potter filmleri dünya genelinde asla Türkiye'deki gibi kötü ve küçük gören eleştiriler almadı. Kitaplardan yapılan uyarlamalar zaman zaman tepki çekmiş ve kitleleri ikiye bölmüş olsa bile yapılan negatif eleştiriler bile hiçbir zaman Türkiye'deki gibi aşırı uçlara varmadı. Bu nedenle yabancı eleştirmenlerden yaptığım alıntılarda Türkiye'den alışık olduğunuz tarzda kötüleyen yorumlar göremeyeceksiniz. </span><br style="font-family: Verdana,sans-serif;" /><br style="font-family: Verdana,sans-serif;" /><span style="font-family: Verdana,sans-serif;">Uyarlamaların hangi mantığa göre yapıldığını yazdığım yukarıdaki bölüme başlarken Harry Potter filmlerinin iyilik ve kötülük kıstası için sadece her bir bölümün beyazperdeye nasıl aktarıldığının yeterli olduğunu yazmıştım. Bu durum Türkiye'de bütün gücüyle kendini gösterdi. O kadar ki, sinema eleştirmeninden tutun normal sinema seyircisine kadar, sanki kitaplar sinemaya mümkün olan en güzel ve en tatmin edici şekilde uyarlanmış olsalar, filmler bir film olarak eskaza olası bütün negatif tarafları görmezden gelinip sadece güzel uyarlandıkları için baştacı edileceklermiş gibi tuhaf bir hava yaratıldı. Kitabın uyarlaması zayıfsa film de otomatik olarak yerden yere vuruldu. Başlıbaşına bir film olarak ne gibi artıları olduğu kimsenin umurunda olmadı. O kadar ki, işi bir filmi bütün olarak analiz edip üzerine yazmak olan bazı sinema eleştirmenleri öyküyü dişlerine göre bulmayınca filmdeki iyi-kötü hiçbir şey hakkında yazmayarak okurunu bilgilendirmemek ya da ağzına ne gelirse sakınmadan sayıp dökmek konusunda canları nasıl isterse öyle tavır takınmaktan geri kalmadılar. Aşağıda bütün bunların örneklerini ve zamanında söylenen bazı sözlerin sonradan nasıl da yutulduğunu göreceksiniz. O halde buyurun, başlayalım. </span></span>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-8074051467706245100.post-90141231484570340352011-01-03T16:16:00.000-08:002011-01-08T14:31:49.984-08:00<div style="font-family: Verdana,sans-serif; text-align: center;"><b style="color: #6aa84f;"><span style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: large;">ZÜMRÜDÜANKA YOLDAŞLIĞI VE MELEZ PRENS (UYARLAMALAR)</span></span></b></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #0b5394;"><u>Zümrüdüanka Yoldaşlığı :</u></b><br />
</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">5. filme gelindiğinde durum o kadar absürd bir hâl almaya başladı ki serinin tarihinde ilk defa resmen filmin adı başka, odağı başka bir şey oldu. Sonbahar filmi olarak başlayan seriyi kitapların giderek kalınlaşması ve beyazperdeye aktarılmalarının da iyice meşakkatli hale gelmesi nedeniyle 1.5 sene arayla gösterime sokmaya başlayan WB., yaz dönemine denk gelen bölümlerin sürelerini de sonbahar döneminde gösterime girenlere göre bariz şekilde kısa tutma politikası izliyordu. Bunca kritik detay barındıran bir kitap serisinin filmleri için şüphesiz ki talihsiz olan bu tutumdan etkilenen ilk film 3. bölüm <i>Azkaban Tutsağı</i> olmuştu. Kitap serinin en kalın kitabı değildi belki ama o sırada filme aktarılan en uzun ve detaylı kitaptı. Buna rağmen serinin en kısa filmi olmuş, kitabın bir sürü önemli detayı senaryonun kıyısından bile geçememişti. Filmi yaz aylarına denk gelen diğer bir bölüm olan 5. kitap ise resmi olarak serinin en uzun, en kalın kitabıydı ve sadece kendi içindeki entrika için değil, ardından gelecek bölümler için de o kadar önemli ipuçları barındırıyordu ki filmin 3. filmden bile kısa tutularak, serinin en kısa filmi olacağı duyurulduğu zaman beklentilerin minimuma indirilmesi gerektiği anlaşıldı. Buna rağmen karşılarında buldukları filmin gelmek üzere olduğunu, 7 yıllık deneyimden sonra uyarlamalara bir nebze olsun alışmış olan seyirciler bile tahmin edememişti. </span><br />
<br />
<span style="font-size: small;"><a name='more'></a>Senaristliği Steve Kloves'tan bir bölümlük devralan Michael Goldenberg, Kloves'ın son iki filmdir uyguladığı politikayı aynen devam ettirip, 1114 sayfalık koca kitaptan sadece Harry'i ilk elden ilgilendiren olayları filme aktarıp gerisini yok saydı. Ancak Kloves'ın 4. filmde aralara çeşni olarak serpiştirdiği detayları kendisi serpiştirme gereği duymayarak, tamamen 3. filmin izinden gitti. Ortaya yine çeşitliliği az, draması bol bir film çıktı. Ancak şöyle bir kritik durum vardı ki bu kitapta Harry karakteri bölüme adını veren örgütün değil, başka bir topluluğun merkezindeydi : Dumbledore'un Ordusu'nun...Filmler de Harry odaklı oldukları için bölüme adını veren örgüt Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nın ne işe yaradığı, film boyunca ne yaptığı ya da yapmaya çalıştığı anlaşılamadı bile. Örgütün ne tek bir toplantısı gösterildi, ne üyeleri gerektiği gibi tanıtıldı, ne de bu bölümdeki dertlerinin ne olduğu anlatıldı. Film varsa yoksa Harry'nin başını çektiği D.O. topluluğunun kuruluşu, üyeleri ve çalışmalarını gösteriyor, asıl üstünde durup göstermesi gereken Zümrüdüanka Yoldaşlığı'nı ve dönen asıl entrikayı kendine dert edinmiyordu bile. O kadar ki filmin başında Ruh Emiciler'i Harry'nin peşine kimin taktığı bile söylenmeden geçilen detaylar arasındaydı. Filmi domine eden Dolores Umbridge karakteri ve kitap içinde en fazla bir yan detay konumunda olan Dumbledore'un Ordusu sahneleriyle 2 saatlik süre geçip giderken film fanların ağzında kelimenin tam anlamıyla bir fragman tadı bırakmış, kitabı okumayanlar ise ilk defa olarak pek önemli bir konusu olmadığını düşünmek zorunda kaldıkları kuru bir film izlemişlerdi. Michael Goldenberg ise filmin gösterime girmesinden önce sinema dergilerine verdiği röportajlarda çok da fazla bir baskı hissetmediğini söylemişti, çünkü Harry Potter o kadar büyük bir olguydu ki hem kendisini hem de başkalarını aşıyordu. Kendisinin yaptığı şey de en fazla filmlerin amacına hizmet etmekti. Fanlar gitgide sinirleniyorlardı ama film serisinin yolu 3. filmde çizilmişti ve her yeni bölüm de o yoldan şaşmadan ilerliyordu.</span></div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiegd2dkZcZGQB4WJ5IRDervKtx-oTjPztZhBzy2yMIPyPiSx0OgYN-llNMnzYfH3isQtbPv6Mc6UgDmzI4fGBOPhV3MUxS38QFKH6WzCLtAz2G1gNt0qY_uGIFMZUywAzQRaTgRPMCE_vt/s1600/1884large.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiegd2dkZcZGQB4WJ5IRDervKtx-oTjPztZhBzy2yMIPyPiSx0OgYN-llNMnzYfH3isQtbPv6Mc6UgDmzI4fGBOPhV3MUxS38QFKH6WzCLtAz2G1gNt0qY_uGIFMZUywAzQRaTgRPMCE_vt/s400/1884large.jpg" width="400" /></a></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><u></u></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><u></u></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><u></u></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><u></u></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b><u></u></b></span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><br />
</div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;"><b style="color: #674ea7;"><u>Melez Prens :</u></b><br />
</span></div><div style="font-family: Verdana,sans-serif;"><span style="font-size: small;">Ve hakkındaki tartışmaların ve eleştirilerin hiç bitmediği, serinin fanlarının tabir-i caizse adamdan saymadığı meşhur <i>Melez Prens.</i> Goldenberg'ün çıkardığı işten ağzı fena yanan fanlar, önceki filmlerde demediklerini bırakmadıkları Kloves'un geri gelişiyle birlikte denize düşen yılana sarılır misali yeniden bir ümit dalgasına kapıldılar. Hiç olmazsa Kloves'un tarzını biliyorlardı ve serinin en başından beri senaryoların üzerinde çalışan Kloves öyküye daha hakimdi. Ancak 6. kitabın uyarlanışında da, fanların filmden beklentilerinde de değişen hiçbir şey olmadı. Kloves yine kitaptan sadece Harry'i ilgilendiren olayları senaryolaştırdı, fanlar yine film dışı bırakılan detaylara ateş püskürdü. Ama ne püskürmek...<br />
<br />
6. kitap, son kitaba giden yolda bir hazırlık kitabıydı ve önceki bölümlerde olduğu gibi ilgi çekici bir entrikayı anlatmaktan ziyade serinin baş kötüsü Lord Voldemort'un hayat hikayesi ve yükselişini kapsamlı flashbackler aracılığıyla anlatıyordu. Söz konusu flashbacklerden arta kalan zamanlarda Harry ve arkadaşları ise bol bol aşk yaşıyor, sevgili değiştiriyorlardı. Haliyle filme Harry karakterini ilk elden ilgilendiren olaylar alındığı için film Voldemort'un çarpıcı hayat hikayesi olmaktan ziyade çoğunlukla <b>"Bir Delikanlının Aşk Günlüğü"</b></span> oldu. Ama hazırlayıcı film olarak üzerine düşeni de yerine getirdi. Voldemort'un geçmişinde Harry'i ilgilendiren bütün detaylar son derece öz ve açık bir şekilde filmde dillendirilmişti. Voldemort ölümsüz olabilmek için ruhunu 7 parçaya bölerek adına Hortkuluk denen nesnelere koyarak saklamıştı, fikri yıllar önce bu bölümün yeni profesörü olarak gelen Horace Slughorn'dan almıştı, film boyunca bu bilgiyi almak için Slughorn'un peşinde dolanan Harry de en sonunda Hortkuluklar'ı ve onları yok etmesi halinde Voldemort'un da yok olacağı bilgisini öğrenmişti. Bunu yaparken bir taraftan da 7. bölümün finali için lazım olacak romantik ilişkiler dönemini de düşe kalka atlatmıştı. Voldemort'un annesiyle babasının nasıl tanıştığı, Hogwarts'tan ayrılınca hangi işlerde çalıştığı vb. gibi detaylar Harry'i ilgilendirmediği için senaryo dışında bırakılmışlardı. Yıllar önce Sirius Black'in Azkaban'dan nasıl kaçabildiği muamması nasıl hiç anlatılmadıysa, söz konusu Hortkuluklar'ın öyküleri de anlatılmamıştı. Steve Kloves yıllar önce 3. filmin senaryosu için yaptığı şeyin aynısını 6. film için de yapmıştı. İkisinin arasında hiçbir fark yoktu. 6. bölümün bir geçiş bölümü olması ve 7. bölümle tamamlanmadan bir bütünlüğe kavuşamayacak olması handikapı haricinde...Ancak gençlerin aşk ilişkilerini değil, Voldemort'un geçmişini izlemek isteyen fanlar ortaya konulan işi asla affetmedi. Oysa WB. yıllardan beri takip ettiği yoldan zerre kadar ayrılmadan işine devam ediyor, senaryolarda ipin ucu kaçtı türünden umutsuzluk belirten eleştirilere rağmen tutarlılığını kaybetmiyordu.</div><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgRctYUA0cjT309wjMjqwHaXyKIT01t_16VRif1AFat0Qel9yqg15JHFBlYCZW0u1_ZN73uCjM-Ky_TxZQj_brTrEU-803nb0NRdZvUw92hlWTH_9aFd5zYNv1XvvrI5vQ5AozWBl7-3NR/s1600/222016large.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="225" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhgRctYUA0cjT309wjMjqwHaXyKIT01t_16VRif1AFat0Qel9yqg15JHFBlYCZW0u1_ZN73uCjM-Ky_TxZQj_brTrEU-803nb0NRdZvUw92hlWTH_9aFd5zYNv1XvvrI5vQ5AozWBl7-3NR/s400/222016large.jpg" width="400" /></a></div>Snidgethttp://www.blogger.com/profile/03106501535536294362noreply@blogger.com0