11 Kasım 2011 Cuma

THE MAN WITH NO NAME TRILOGY - İSİMSİZ ADAM ÜÇLEMESİ (1964 - 1966)


Sinemayı çok sevip çok çok film izlesek bile en başlarda seyredilip de üstü çizilmesi gereken "klasik" ayıplar maalesef ki mutlaka oluyor. Şahsım adına böyle ayıplar maalesef çok ve onlardan biri de işte bu üçlemeydi. Çocukluğumdan beri izlediğim sayısız filmde (hatta çizgi filmlerde) göndermeler yapılmasına, müziklerini hep duymama, hakkında hep okumama ve izlemek için birkaç kez de fırsat bulmama rağmen bir türlü başlayamamıştım. Geride bıraktığımız Ağustos ayında bu ayıbı kapatma şansına eriştim. Üstelik belki de bu türün bizlerin hafızasında yer ettiği şekliyle "Pazar sabahı kahvaltı masasında TRT1'de izlenen western filmleri" gibi bir Pazar günü izlemeye başlamam da pek manidar oldu. Üçlemenin bütün filmleri elimde hazır olmasına rağmen ilk filmden sonra kalan ikisini de Ağustos ayının sonuna kadar sırf bu nostaljik ritüeli bozmadan yerine getirebilmek için özellikle her Pazar sabahı (ya da öğleni) izledim. İşte İsimsiz Silahşör'ün 60'lı yılların sinemasında çok popüler olup, Clint Eastwood'u sinema sanatına kazandıran maceralarından geriye kalan irili ufaklı notlar.


A FISTFUL OF DOLLARS - BİR AVUÇ DOLAR (1964) 


Üçlemenin ilk ve okuduğum yorumların çoğuna göre de en sade ve sönük filmi. Dış mekanlarda geçen gece sekanslarındaki color correction'ın yetersizliği haricinde çekildiği yıl düşünüldüğü zaman yeteri kadar sorunsuz ve bugün bile hâlâ büyük keyifle kendini izleten bir film. Çok bir olağanüstülüğü yok elbette ama sönük de bulmadım ben açıkçası. Senaryodaki bazı "ama??" dedirten mantıksızlıkları da yılına veriyor ve üstünde durmuyorum. Usta yönetmen (daha doğrusu bu filmiyle ilk defa çıkışını yapıp bundan sonraki sphagetti western filmleriyle ustalaşacak-efsaneleşecek yönetmen) Sergie Leone'nin filmin senaryosu nedeniyle zamanında mahkemelik oldukları Akira Kurosawa klasiği Yojimbo'yu da bir ara izlemek için bir kenara not düştüm.

FOR A FEW DOLLARS MORE - BİRKAÇ DOLAR İÇİN (1965)


Perfekto...Gerçekten de üçlemenin ikinci filmi, ilk filmi için söylenen "serinin en sade, en sönük filmidir" sözünü haklı çıkarttı. Sergio Leone ve ekibi, özünde aşağı yukarı ilk filmle aynı olsa da çok daha entrikalı bir senaryoyla izlemesi çok daha keyifli ve dinamik bir filme imza atmış. Senaryonun en takdir edilesi yanıysa, bol bol entrika ve karakterler açısından yeni durumlara göre bol bol ayaküstü yeni planlamalar içerse de, örneğin Karayip Korsanları 3'teki gibi olayları karman çorman şekilde çorba etmemesi ve hikayeyi seyircinin kafasını hiç karıştırmadan anlatmayı ve bütün noktaları finalde çok güzel bağlamayı başarması. Ustalıklı bir iş olmuş gerçekten. Lee Van Cleef harika bir keşif olmuş, tam rolünün adamı olduğunu göstermiş. Filmi bitirdikten sonra benim aklımda asıl kalan kişi Eastwood değil, kendisi oldu. Özellikle Manco'yla ilk karşılaştıkları şapka uçurmaca sahnesine pek bayıldım. Ennio Morricone bu sefer çok daha unutulmaz müzikler bestelemiş. Sadece ana tema müziği olarak değil, diğer bütün müzikler olarak da günümüzde çekilen herhangi bir filmden aşağı kalmıyordu. Ayrıca 3. filmin ister istemez bildiğimiz efsanevi tema müziğini de düşününce, üç film içinde tema müziği en güzel ve en melodik olan filmin de bu 2. film olduğunu düşünüyorum ben. Hemen insanın diline takılıyor, çok keyifli. Tabii filmde ilkine göre çok daha akılda kalıcı sekanslar ile racon kesmeler de vardı. Bir de ilk filmden çok daha komikti de. Kibrit yakmalara bu sefer çok daha fazla hayran oldum.

Filmde hoşuma gitmeyen tek detay, bir önceki filmde Ramon'u canlandıran Gian Maria Volonte'nin bu filmin de kötüsü olan El Indio'yu canlandırması oldu. Açıkçası ben bir süre "bu adam ilk filmde ölmemiş miydi, ölmemiş herhalde, hapse tıkmışlar, yine bu filmde de o var" yanılgısına düştüm. Ama bu üçlemeyle ilgili yaşayacağım ilk şaşkınlıktı aynı zamanda. Çünkü benzer bir durum 3. filmde de karşıma çıktı ve üçlemeyle ilgili bir şey daha farketmeme vesile oldu. Bu üçlemedeki filmler birbirinin devamı değil, bu nedenle her üç filmde de yer alan bazı oyuncuların aynı karakterleri değil farklı farklı karakterleri canlandırıyorlar. Filmle ilgili hemen her şey dört dörtlüktü. Her ne kadar 3. film üçlemenin en iyisi olarak kabul görse de benim için en unutulmaz 'Dolar' filmi bu ikinci film.

THE GOOD, THE BAD AND THE UGLY - İYİ, KÖTÜ VE ÇİRKİN (1966)


Bu filmle ilgili yazacaklarım eminim ki çoğu kişi için geçerli değildir ama yine de benim için sonucu değiştirmeyeceği için göze alarak başlıyorum. 2. filmden sonra bir devam filmini kolay kolay beğenmeyeceğimi biliyordum ama yine de bu kadar efsanevi bir şöhreti olan bir filmi bu kadar sıkılarak izleyeceğimi de hiç düşünmemiştim. Gösterime ilk girdiği zaman aldığı kötü eleştirilerden sonra yıllar içinde bir klasik ve hatta üçlemenin en iyi filmi olarak kabul edilmeye başlanmış olmasına rağmen söylüyorum bunu hem de. "Tüm Zamanların En İyi Western Filmi" gibi bir şöhreti olmasına rağmen ben ortadakini pek de öyle klasik bir western filmine benzetemedim açıkçası. Üçlemenin ilk iki filmine hele hiç benzemiyor zaten. Kendi çıkarları için yaşayan, kendi halinde basit silahşörlerin şiddetli ama eğlenceli hikayelerini Amerikan İç Savaşı'na bulayıp da ortada olanı olduğundan daha önemli ve ciddi olarak göstermeye kasmasalarmış keşke. Yönetmenliğin muazzam, müziklerin başarılı ve oyuncuların sorunsuz olmasına rağmen önceki iki filmin tadı yok hiçbir şekilde. Çok dağınık ve hantal bir film olmuş. Arkaya fon olması gereken Amerikan İç Savaşı o kadar anlamsızcasına fazla ve hikayeyi sürekli asıl entrikasından uzaklaştıran bir dikkat dağıtıcı olarak yer kaplıyor ki resmen film laf olsun diye 40 dakika uzun sürmüş. Silahşörlüklerini bile adam gibi sergilemeyen, halkaya yeni eklenen Tuco karakteri haricinde ortaya ağırlıklarını bile koyamayan silahşör karakterleri var bu sefer karşımızda. Clint Eastwood görünüş olarak artık karizma olayının dibine vurmuş olmasına rağmen arka planda kalmış. Bir önceki filmin en güzel tadı olan Lee Van Cleef aynı şekilde çok arka planda kalmış. Albay Mortimer gibi lezzetli bir karakterin çarpıcılığından sonra son derece tekdüze bir kötü adam olarak konumlandırılmış. Zaten yine 2. filmin senaryosunun canlılığı ve lezzetinden sonra Tuco haricindeki karakterleri gibi öyküsü de daha yavan kalan bir film olmuş. Tabii ki yine arkasından koşulacak dolarlar var ama o dolarlara ulaşma yolunda bu sefer maalesef çok daha kuru entrikalar, çok daha sönük numaralar var ekranda. Çünkü devamlı olarak aralara sokuşturulup dramatize edilmesi gereken bir Amerikan İç Savaşı var. Bütün film buna kurban edilmiş durumda. Ne İyi, ne Kötü, ne de Çirkin değil, Amerikan İç Savaşı var maalesef filmin başrolünde. Leone, önceki iki filmin temposundan ve macerasından kesip ağır ağır ilerleyen, silahşörlerin silahşörlük maharetlerinden çok alt hikayeleriyle ilgilenen dramatik yapıda uzuuuunnn bir kapanış filmiyle bir sonraki filmi "Once Upon a Time in the West"in ön hazırlığını yapmış herhalde.

Açıkçası bu son filmden aklımda kalan tek çarpıcı sahne, Morricone'nin unutulmaz "The Ecstasy of Gold"unun eşlik ettiği altına koşma ve son düello sahnesi. Hatta bu sahnenin sırf Morricone'nin şovunu yapabilmesi için o kadar uzun tutulduğunu düşünüyorum. O son bakışmaların o kadar uzatılmasının bir açıklaması yok bana göre. Ha müzik müthiş, ona hiç sözümüz yok zaten. Ama genel olarak filmin müzikleri de 2. filmin müziklerini arattı bana. Nihayetinde kötü/vasat bir film diyecek değilim tabii ama üçlemenin en kuru filmi olarak anılan A Fistful of Dollars'ı bile çok daha fazla beğenerek izlediğimi de itiraf etmek zorundayım. Adının ve müziğinin efsaneliğinden, 2. filmin tadından sonra izlerken koltuklara sığamayacağım bir film beklemiştim ama ters köşe oldum. Belki sonradan tekrar izledikçe bu ilk izleyişte yeterince takdir edemediğim yönlerini takdir eder, daha bir beğenirim. Ama şimdilik yorumum budur.

NOT : Üçlemede hoşuma ciddi anlamda gitmeyen tek şey, başroldeki "İsimsiz Adam"ın her haliyle her filmde aynı olmasına rağmen, filmlerde yer alan diğer bazı oyuncuların her filmde başka karakterler olarak karşımıza getirilmesi oldu. Bir espri göremedim ben bunda. Özellikle de harika Lee Van Cleef'in 3. filmde bu kadar çarçur edildiğini gördükten sonra. Bunun haricinde çok geç izlemiş olsam bile genelde çok beğenerek izlediğim, gerçekten adına yaraşır çok güzel bir üçlemeydi. Final filmiyle barış yapmayı sonraya bırakıyorum, biraz eksik bıraktı keyfimi.




1 yorum:

  1. Merhaba,

    Öncelikle bu güzel inceleme için teşekkür ediyorum. Üçlemenin en iyi filminin The Good, The Bad and The Ugly değil de For A Few Dollars More olduğunun düşünen başka biriyle karşılaşmak güzel. Ancak üçlemenin son halkasına biraz haksızlık yaptığınızı düşünmekteyim.

    Benim düşünceme göre son film biraz havai fişek gösterisi gibi. Böyle mükemmel bir seriye görkemli bir kapanış. Popüler sinema için bence bu çok güzel bir fikir, kendinden sonra gelecek nesiller için klasik bir western nasıl olur bunun açık planını veriyor Leone. Tabi bunun yanında artık bıktığımız birçok aksiyon filmi klişesi de bu film sayesinde hayatımıza giriyor, belki de sizi sıkan bu olmuştur. Clint Eastwood bile 1992 senesinde çektiği Unforgiven'da bu klişelerle adeta dalga geçiyor, ancak kapanışta Leone'ye saygılarını sunmayı da ihmal etmiyor.

    Amerikan İç Savaşı'nın bu kadar ön plana çıkarılması tartışılabilir bir konu, bir çok yönetmen filminin kalıcılığını sağlamlaştırmak için tarihi bir olayı ele alma yöntemine başvurur; Leone gibi büyük yönetmenler ise bu esnada tarihe önemli eleştiriler getirir. Filmin "kötü"sünün iç savaşta bir albay olması buna örnek olabilir.

    Bunun yanında filmleri ardı ardına izledikçe baş kahramanın, her ne kadar aynı rolde olsa da, aslında git gide olgunlaştığını görebiliriz. Ben bunu daha rahat farkettim çünkü üçlemeyi ilk kez tamamladığımda sırayı testen takip etmiştim, Clint Eastwood git gide daha bir toy görünmüştü:)

    Son olarak, bizim gibi son filmi çok da "dolu" bulamayan sinemaseverlere şöyle bir önerim var:
    belki de ilk iki film yalnız başına, derinlenmesine incelenmesi gereken; son film ise arkadaşlarla beraber bira ve patlamış mısır eşliğinde tadı çıkarılması gereken yapıtlardır.

    Sevgiler

    YanıtlaSil