11 Kasım 2011 Cuma

UNFORGIVEN - AFFEDİLMEYEN (1992)


Back to Western...Sergio Leone'nin klasik filmleriyle yoğrulmuş Ağustos - Eylül aylarından sonra western maratonuna geri dönmek -tahminen de son defa- iyi geldi. Hele bir de film bu kadar güzel olunca.

ONCE UPON A TIME IN AMERICA - BİR ZAMANLAR AMERİKA (1984)

 

Sergio Leone külliyatını tamamlamanın vaktidir artık...'A Fistful of Dynamite'tan sonra yardımcı yönetmenlik ve yapımcılık yaptığı bir-iki filmi saymazsak Leone'yi de tanıdım, sevdim diyebilirim. Tabii 5 tane spaghetti western filminden sonra kendisinin elinden bir gangster filmi seyretmek haliyle bir değişik geliyor.

A FISTFUL OF DYNAMITE - YABANDAN GELEN ADAM (1971)

  
"Sakın bana devrimden söz etme. Ben devrimleri ve nasıl başladıklarını çok iyi bilirim. Kitap "okuyan" insanlar kitap "okumayan" insanlara giderler. Fakir insanlara "artık değişim vakti geldi" derler. Böylece fakir insanlar değişimi yapar. Sonra kitap okuyan insanlar büyük, cilalı masalarda oturur, konuşur, konuşurlar. Yemek yiyip dururlar. Peki fakir insanlara ne olur?? Onlar ölmüştür."

ONCE UPON A TIME IN THE WEST - BİR ZAMANLAR BATIDA (1968)


Bir yönetmen olarak Sergio Leone'nin gelişimini filmleriyle eş zamanlı olarak izlemek, filmlerin kendilerinden daha ilginç bir deneyim olmaya başladı. 'Dolar Üçlemesi'nin ilk filminden bu yana, her yeni filmiyle bir önceki filminde denemesini yaptığı şeyleri daha da geliştirip, evrimleştirerek ama mutlaka bir şekilde kullanarak yoluna devam ediyor. 'For a Few Dollars More'un finalindeki çok hoş bir müzik eşliğinde yuvarlak bir meydanda uzunca bir süre bekletilerek ve bakıştırılarak son düellosu yaptırılan kovboyların bu olayının 'The Good, The Bad and The Ugly'de tamamen aynı mizansenle bir adım ileriye taşınması gibi, bir film olarak ilk üçlemenin en ciddi ve sanatsal takılan filmi olan 'The Good, The Bad and The Ugly'nin bu özelliği de Leone'nin bu yeni üçlemesinin ilk filminde tavana çıkmış durumda.

THE MAN WITH NO NAME TRILOGY - İSİMSİZ ADAM ÜÇLEMESİ (1964 - 1966)


Sinemayı çok sevip çok çok film izlesek bile en başlarda seyredilip de üstü çizilmesi gereken "klasik" ayıplar maalesef ki mutlaka oluyor. Şahsım adına böyle ayıplar maalesef çok ve onlardan biri de işte bu üçlemeydi. Çocukluğumdan beri izlediğim sayısız filmde (hatta çizgi filmlerde) göndermeler yapılmasına, müziklerini hep duymama, hakkında hep okumama ve izlemek için birkaç kez de fırsat bulmama rağmen bir türlü başlayamamıştım. Geride bıraktığımız Ağustos ayında bu ayıbı kapatma şansına eriştim. Üstelik belki de bu türün bizlerin hafızasında yer ettiği şekliyle "Pazar sabahı kahvaltı masasında TRT1'de izlenen western filmleri" gibi bir Pazar günü izlemeye başlamam da pek manidar oldu. Üçlemenin bütün filmleri elimde hazır olmasına rağmen ilk filmden sonra kalan ikisini de Ağustos ayının sonuna kadar sırf bu nostaljik ritüeli bozmadan yerine getirebilmek için özellikle her Pazar sabahı (ya da öğleni) izledim. İşte İsimsiz Silahşör'ün 60'lı yılların sinemasında çok popüler olup, Clint Eastwood'u sinema sanatına kazandıran maceralarından geriye kalan irili ufaklı notlar.

3 Nisan 2011 Pazar

HARRY POTTER VE ÖLÜM YADİGÂRLARI - BÖLÜM 2 / ÖN GÖSTERİM RAPORU


Gündelik hayattaki yoğunluktu, Digiturk'ün maç yayınları dolayısıyla Blogger'ı kapattırmasıydı derken buraya bir şeyler yazamayalı çok oldu. Aklımda yazılmayı bekleyen şeyler hep var ama zamansızlıktan sürekli ertelemek durumunda kaldığım bu niyetlerin arasından sıyrılmak ve kendine yer açmak yine Harry Potter'a kısmet oldu. Bu uzun arayı yine flaş bir gelişmenin detaylarıyla sonlandırmak istedim.

Önceki gün - yani 3 Nisan 2011'de- Chicago'da Harry Potter serisini sonlandıracak olan ve çok büyük merakla beklenen nihai film Harry Potter ve Ölüm Yadigârları - Bölüm 2'nın ön gösterimi yapıldı. Yönetmen David Yates, yapımcılar David Heyman ve David Barron ile editör Mark Day'in hazır bulundukları gösterime Mugglenet, The Leaky Cauldron ve Snitchseeker gibi HP fan sitelerinden de hatırı sayılır miktarda katılım oldu. Ve bugün itibarıyla bu siteler gösterimle ilgili raporlarını yayınlamaya başladılar. Özellikle The Leaky Cauldron sitesi çok detaylı ve heyecan verici bir yazı yayınladı. Ben de uzun süredir verdiğim bu arayı bu son derece detaylı ve heyecan verici yazıyı Türkçe'ye çevirerek buraya koymakla sona erdirmek istedim. Harry Potter serisini çok seven ama İngilizce engeline takılarak bu raporları okuyamayacak olan izleyicilere de yardımcı olmuş olurum böylece.

14 Şubat 2011 Pazartesi

THE KIDS ARE ALL RIGHT - BİRİ 'GAY FRIENDLY' Mİ DEDİ?


Özellikle son yıllarda sinema ve tv dünyasında cinsel kimliklerin iyiden iyiye rahat bir şekilde ve açık açık konuşulabilmeye başlanmasının ardından hemen her sene en azından bir tane eşcinsel temalı film izlemeye başlar olduk. Hatta tv dizilerini de işin içine kattığımız zaman sayı bayağı bir artış gösterebiliyor. Ama Brokeback Mountain - Brokeback Dağı'nın 2005 yılında bütün dünyada yarattığı sansasyondan ve kazandığı sayısız ödülden sonra ödül sezonlarında en azından bir tane eşcinsel temalı veya eşcinsel karakterler içeren film görmenin artık bir çeşit standart haline geldiğini yadsıyamayız. Aynı yıl (2005) Phillip Seymour Hoffman'ın 'En İyi Erkek Oyuncu' Oscar'ını kazandığı Capote, eşcinsel yazar Truman Capote'nin hayatından bir kesiti anlatıyordu. Bir sonraki yıl ünlü komedyen Steve Carell büyük bir aşkla bağlandığı sevgilisinden ayrılınca bozulan psikolojisi yüzünden hastanelere düşen eşcinsel dayı rolünde Little Miss Sunshine - Küçük Gün Işığım'da karşımıza çıktı. Ödül sezonu açısından sessiz geçen 2007'den sonra 2008 yılında Sean Penn, ABD'de Belediye Meclisi'ne seçilen ilk eşcinsel politikacı olarak bilinen Harvey Milk'in hayatını anlatan Milk'teki performansıyla 'En İyi Erkek Oyuncu' Oscar'ını eve götürdü. Bu sene neredeyse bütün ödülleri toparlayan Colin Firth ise geçtiğimiz sene A Single Man - Tek Başına Bir Adam'da hayat arkadaşını kaybedince yaşama arzusunu da kaybeden eşcinsel kolej öğretmeni rolünde adından çokça söz ettirdi. Nihayet 2010 yılına geldiğimizde bu defa karşımızda eşcinsellik durumuna kadın tarafından bakan The Kids Are All Right - İki Kadın Bir Erkek'i görüyoruz. Filmin başrolünde yer alan Annette Bening beklendiği üzere çeşitli törenlerde adaylıklarını ve ödüllerini de almış durumda. Ancak filmi önceki senelerde adından söz ettiren ve ödül kazanan muadillerinden ayıran çok sevimsiz bir tarafı var maalesef.