11 Kasım 2011 Cuma

ONCE UPON A TIME IN THE WEST - BİR ZAMANLAR BATIDA (1968)


Bir yönetmen olarak Sergio Leone'nin gelişimini filmleriyle eş zamanlı olarak izlemek, filmlerin kendilerinden daha ilginç bir deneyim olmaya başladı. 'Dolar Üçlemesi'nin ilk filminden bu yana, her yeni filmiyle bir önceki filminde denemesini yaptığı şeyleri daha da geliştirip, evrimleştirerek ama mutlaka bir şekilde kullanarak yoluna devam ediyor. 'For a Few Dollars More'un finalindeki çok hoş bir müzik eşliğinde yuvarlak bir meydanda uzunca bir süre bekletilerek ve bakıştırılarak son düellosu yaptırılan kovboyların bu olayının 'The Good, The Bad and The Ugly'de tamamen aynı mizansenle bir adım ileriye taşınması gibi, bir film olarak ilk üçlemenin en ciddi ve sanatsal takılan filmi olan 'The Good, The Bad and The Ugly'nin bu özelliği de Leone'nin bu yeni üçlemesinin ilk filminde tavana çıkmış durumda.

Yine temelinde oldukça basit ama sündürüle sündürüle 3 saatlik süre içinde ancak anlatılabilen bir hikaye, yine uzun uzun konuşmasız, bol bol bakışmalı, racon kesmeli sekanslar, yine 'isimsiz' bir baş kahraman, yine western'den çok sanat filmi olması amaçlanarak çekilmiş bir yönetmen filmi, yine filme biraz fazla gelen ve kuvvetle ihtimal filmin ününü alıp yürütmesine başlıca önayak olan Ennio Morricone müzikleri...Üstelik bu sefer bir de sırf süs olsun diye kullanılıp adı da Henry Fonda, Charles Bronson, Jason Robards gibi isimlerin önüne geçirilerek ilk olarak yazılarak ayıp edilmiş olan bir Claudia Cardinale de var.  


Zamanında 'The Godfather - Baba' serisini çekmesi için gündeme gelen yönetmenlerden biri de Leone'ymiş. İnsan bu filmi izledikten sonra çok da şaşırmıyor. Herhangi bir mafya filmine 3 film çıkarttıracak kadar racon kesme ve uzuuuuun uzun anlamlı bakışmalar içeren bir film zira. Fantastik olmayan hiçbir filmde asla inandırıcı olamayacak kadar doğallıktan uzak bir sanatsallık içerisinde hem de. Yine de eleştirmenlerin, zamanında ciddiye alınmayacak eğlencelikler olarak gördükleri sphagetti westernler'in 3. ve sonrasında gelen ilk filmini de bu kadar ağır aksak çekip yıllar sonra her ikisini de 'Tüm Zamanların En İyi Filmleri' arasına sokmuş olması bu sektörde adamdan sayılmak için ne kadar elinizi ağırdan alırsanız o kadar mübahtır düsturunu daha taaa 1966'dan insanın gözüne sokan bir durum. İşe 10 dakikadan uzun süren, sıfır diyaloglu bir açılış sekansı çekmekle başlayabilirsiniz mesela. Yapması gereken ilk iş olan suratına yapışan sineği eliyle kovalamak yerine yaklaşık 2 dakika boyunca üfleye püfleye suratından uzaklaştırmaya çalışarak boş boş vakit öldüren, izleyicinin de değerli vaktini acımadan çalan bir kovboy, mutlaka "ne kadar ustalıkla çekilmiş bir sekans, tam bir yönetmen dehası" denilerek sanat sineması tanımında kendine sağlam bir yer edinecektir. Tıpkı gerisinde gelecek olan filmin ne kadar öldüresiye sanatsal olacağını gayet güzel haber verdiği gibi. Kötü değildi, ona demek haddime değil, üzerine konuşulabilinecek bambaşka yerleri de var tabii ki ama bu kadar çok kasmaya cidden hiç gerek yok yani. Taş çatlasa 1.5 saatte anlatılıp bitirilecek bir öykü uzayaaaa uzayaaaa ancak 3 saatte bitebilmiş. Kulağa ne kadar avam geleceğinin farkındayım ama hiç önemli değil, cidden de bakışa bakışa bitiremedi karizmatik adamlar. Raconların içinde boğulduk kaldık.

Sırada Leone sinemasının neredeyse hiç akıllara bile gelmeyen halkası 'A Fistful of Dynamite' var...Emin olun şu anda hakkındaki yorumlarımı okumakta olduğunuz filmden çok daha avam sularda ama çok daha iyi bir film.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder