3 Ocak 2011 Pazartesi

AZKABAN TUTSAĞI (ELEŞTİRİLER)

Gelelim serinin dönüm noktası olan 3. film Azkaban Tutsağı'na. İlk iki filmden sonra Chris Columbus'un gidişi ve Alfonso Cuaron'un gelişiyle seri köklerinden kopmadan yepyeni bir yöne sapmış, Cuaron'un getirdiği bu ciddi, olgun ve daha karanlık yaklaşım ilk defa olarak seriyi sadece bir gişe canavarı olmaktan kurtarıp bir sinema filmi olarak da saygın bir yere taşımıştı. Seriyi takip eden hemen herkesin bildiği gibi Azkaban Tutsağı, 6 filmin içinde en saygı duyulan, en çok hürmet gösterilen film. O kadar ki kendisinden sonra gelen her bir yeni filmin ne kadar iyi olduğu belirtilmek istendiğinde referans gösterilip karşılaştırmaya sokulan "kült" film de yine o. Ama ben bu başarı öyküsüne biraz daha farklı bir noktadan bakıp, hafızaları biraz daha iyi tazelemek istiyorum. Çünkü şimdilerde laf kondurulamayan bir konuma gelen Azkaban Tutsağı İngiltere'de gösterime girdiği 31 Mayıs 2004 ve ABD'de gösterime girdiği 4 Haziran 2004 tarihlerinde o kadar da müthiş eleştiriler alamamış bir film.
 
Cuaron'un yepyeni bir yaklaşım getirdiği ve filmin ilk ikisine göre kalitesiyle hemen ayırdedildiği şüphe götürmez bir gerçekti. Ama o zamanlar da genel olarak 3 filmin arasındaki en iyisi olduğu kabul edilse bile çok büyük bir coşkuya sebep olmamış, şimdilerde olduğu gibi "en mükemmel" olarak algılanmaktan ziyade "kötünün iyisi" olarak algılanmıştı. Örneğin ilk iki filmi çok beğenen ünlü sinema eleştirmeni Roger Ebert, Azkaban Tutsağı'nı daha zayıf bulmuş ve pek beğenmemişti. Filmin gereksiz şekilde karanlık olduğunu söylemişti. The Washington Post gazetesi de filmi "ihtiyatlı bir şekilde uzun, hikayesi şişirilmiş, görüntü paleti somurtkan, aksiyonu da sönük" olarak nitelendirmişti. The New York Observer'dan Rex Reed ise filmde yapılan bazı aşırı görsel değişiklikleri eleştirmiş, "bütün filmler içindeki en aptalca, en zorlama ve dahası kafa karıştırıcı" olan diye not düşmüştü. Buna karşın ilk iki filmi pek beğenmeyen The Rolling Stone yazarı Peter Travers ilk defa 3. filmi beğenmiş, "film yalnızca şimdiye kadarkilerin içinde en iyi ve en heyecan verici bölüm olmakla kalmıyor, ayrıca J.K. Rowling diye bir yazarı ve kahramanını ömrünüzde hiç duymamış olsanız bile kendi ayakları üstünde durabiliyor" demişti. USA Today'den Claudia Puig ve Richard Roeper da filmi oldukça beğenen isimler arasındaydı.


Türkiye'ye dönersek daha dikkat çekici yorumlar da görüyoruz. Bunlardan bazıları yıllar içinde Harry Potter filmlerinin algılanışlarındaki değişimin ne kadar gözle görülür hale geldiğini de kanıtlar nitelikte. Türkiye'de dünyayla aynı anda gösterime giren ilk Potter filmi olan Azkaban Tutsağı, buradaki eleştirmenler tarafından da önceki ikisine göre daha bir heyecanla karşılanıp daha bir takdir gördü ama yine de çok çok muhteşem olarak da algılanmadı. Hatta Sevin Okyay filmi pek iç açıcı bile bulmadı. Örneğin Sinema dergisinin Temmuz 2004 sayısında yayınlanan "Eleştirmenlerin Yıldız Tablosu"nda filmin 5 üzerinden aldığı puanlar şöyleydi : 

Mehmet Açar - 3.5
Tunca Arslan - 2
Burcu Aykar - 4
Cumhur Canbazoğlu - 3.5
Atilla Dorsay - 3.5
Murat Özer - 2.5
Kaya Özkaracalar - 4.5
Uygar Şirin - 3.5
Alin Taşçıyan - 2.5
Ali Ulvi Uyanık - 4
Uğur Vardan - 3
Burçin Yalçın - 3

Bu şu demek. Tablodaki puanlar yukarı veya aşağı yarım puanlık oynamalarla geçtiğimiz 9 yıl boyunca bütün Harry Potter filmlerinin aldığı ortalama puanlarla aynı. Yani Azkaban Tutsağı ilk ikisinden daha çok beğenilmiş ama en nihayetinde çok da matah bulunmamıştı. Harry Potter standardı içindeki daha iyi bir filmdi sadece. Örneğin derginin Temmuz 2004 tarihli aynı sayısındaki eleştiri yazısında Sevin Okyay film için aynen şu sözleri söyleyecekti :
"Alfonso Cuaron Harry Potter'ı anlamamış, anlamaya da çalışmamış. Kitabın derinliği ve Sirius Black karakterinin karanlığı, filmin gri renkleri arasında kaybolup gitmiş... Ama yine de Columbus'un ilk iki uyarlamasını düşünürsek belki de çok fazla yakınmamak lazım."

Aynı Sevin Okyay 5 yıl sonra gösterime giren 6. film Melez Prens'in galasından çıkışta kendisine mikrofon uzatan NTV'nin "Gece Gündüz" ekibine, David Yates'in Harry Potter'ı Alfonso Cuaron ya da Mike Newell kadar iyi anlamadığını söyleyecekti.

Seyirciler cephesinde kitabın uyarlanmasından kaynaklanan hayal kırıklığını "uyarlamalar" bölümünde yazmıştım. Film bir film olarak öncekilerden daha çok beğenilmişti ama Cuaron'un kararıyla büyücülerin mümkün olan her fırsatta Muggle kıyafetleriyle dolaşmaya başlamaları, Hagrid'in Kulübesi ve Şamarcı Söğüt'ün yerlerinin ilk iki filmdeki yerlerinden alınıp Hogwarts arazisinin tamamen başka bir yerlerine kaydırılması, Gryffindor Ortak Salonu'nun girişinin yerinin değiştirilmesi, büyüler yapılırken asalardan ışık demetlerinin çıkmaması gibi nedenlerle çok tepki çeken filmin, serinin devamlılığını bozduğu ve sihirli havasını silip attığı eleştirileri yapıldı. Hatta bazı seyirciler Hermione karakterinin asıl kimliğinden uzaklaştırılması, Şahgaga'yı kurtarmaya gittikleri sahnede saçının arkadan nasıl göründüğü gibi Hermione karakterinin asla dert etmeyeceği şeyleri kendine dert etmesi nedeniyle kitaplara hakaret edildiğini bile söylediler.

2010 yılını bitirmek üzere olduğumuz şu günlerde, gösterime girmesinden 6 yıl sonra Azkaban Tutsağı, artık küçük çaplı bir başyapıt, serideki filmler içinde hakkında olumsuz yorum yapmanın neredeyse imkansız olduğu bir "tabu" konumuna gelmiş durumda. Devamında gelen filmler mutlaka onunla mukayese edilip, mutlaka daha şanssız eleştiriler almaya mahkum gibiler. Üstelik zamanında kendisi de ne uyarlama ne de başlıbaşına bir film olarak o filmlerden çok daha farklı şekillerde tepkiler almamış olsa bile. Filmin Rotten Tomatoes puanı 90/100, Metacritic puanı 81/100


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder